
Bir toplumun en kırılgan aynası, aile yapısıdır. Ve her çatırdayan evlilik, o aynada bir çizik daha bırakır; belki görünmez, ama hissedilir. Türkiye’de boşanma oranlarına baktığımızda son on yılda, evlilik kurumunun buharlaşan sabrını, TÜİK verilerinde soğuk bir netlikle görebiliyoruz. Rakamlar susar, ama aynı anda çok şey anlatır.
Düşünün 2013 yılında 125.305 olan boşanma sayısı, 2022 itibariyle 180.954’e ulaştı. Yani yaklaşık %44’lük bir artıştan söz ediyoruz. Bu sırf niceliksel bir yükseliş değil; aslında sosyolojik bir devinim, hatta bir kültürel sarsıntıdır. Boşanma artık, yalnız mahkeme salonlarının yüksek tavanları altında yankılanan birkaç resmi cümleden ibaret değil. O, gündelik hayatın bir gerçeği, yeni bir norm hâline geldi.
Boşanmanın hukuki tanımı Türk Medeni Kanunu‘nun 161-166. maddeleri arasında açıkça düzenlenmiştir. Örnek olarak, 166. madde, “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” (halk arasında genellikle “şiddetli geçimsizlik” diye bilinir) hâlinde tarafların mahkemeye başvurabileceğini belirtir. Fakat yasa bu kadar sade, hayat ise bu kadar karmaşık değildir.
Zira bir boşanma davası yalnızca dilekçeler, deliller ve tanıklardan ibaret değildir; çoğu zaman bir çocuğun sessizliği, bir annenin iç çekişi ve bir babanın hayal kırıklığıyla birlikte yürür duruşma salonuna.
O halde, bu artışın arkasındaki dinamikler neler?
- Kadınların ekonomik bağımsızlığı mı?
- Sosyal medya ve iletişim çağının yarattığı “alternatif hayat” algısı mı?
- Ya da pandemi sonrası değişen ruh halleri mi?
İşte bu makale, Türkiye’de boşanmanın son 10 yıldaki izini sürerken yalnızca sayılara değil, o sayıların altında çırpınan hikâyelere de kulak verecek.
Madde madde değil; cümle cümle, hatta bazen yarım bırakılmış bir cümle gibi ilerleyeceğiz. Çünkü her boşanma, tamamlanmamış bir cümledir.
Yıllara Göre Boşanma ve Evlenme İstatistikleri (2014–2023): TÜİK Verilerine Dayalı Yıllık Analiz
Bazen bir ülkenin ruh hâlini anlamak için büyük felsefi metinlere değil, devletin yayımladığı kuru ve sade istatistik bültenlerine göz atmak yeterlidir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) her yıl düzenli olarak boşanma ve evlenme oranlarını yayınlar ve bu veriler, toplumun sessiz ama derin değişimini gösteren pusulalardır. İşte o pusulaya birlikte bakalım:
1. Boşanma Oranlarındaki Dalgalı Artış
2014’ten 2023’e kadar olan dönemde boşanma oranları, yalnızca niceliksel değil, ek olarak anlam bakımından da dönüşüm geçirmiştir.
İşte bazı çarpıcı yıllar:
- 2014: 130.913 boşanma
- 2016: 126.164 boşanma
- 2019: 155.047 boşanma
- 2020: 135.022 boşanma (Pandemi etkisiyle adliyelerin kapalı kalması nedeniyle düşüş gözlendi)
- 2021: 174.085 boşanma
- 2022: 180.954 boşanma
- 2023: (Geçici verilerle) yaklaşık 192.000 boşanma
İstatistiklerin gösterdiği bu tırmanış, bir bakıma duygusal enflasyondur: insanlar artık sabır yerine çözüm arıyor, sessizlik yerine karar veriyor.
Ve bu karar çoğu zaman, Türk Medeni Kanunu madde 166 uyarınca açılan “şiddetli geçimsizlik” davalarıyla resmiyet kazanıyor. (Bu madde, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispatlayan çiftlerin boşanabileceğini düzenler.)
2. Evlenme Sayıları: Azalan Bir Umut mu?
Boşanmalar artarken, evliliklerin seyri durağan bir düşüş eğilimi gösteriyor:
- 2014: 599.704 evlilik
- 2017: 569.459 evlilik
- 2020: 487.270 evlilik (Pandemi yılı – kısıtlamalar etkili)
- 2022: 575.891 evlilik
- 2023: Tahmini 560.000 civarında
Buradaki düşüş, ilk bakışta ekonomik zorluklarla ilişkilendirilebilir. Gelgelelim sosyologlara göre mesele tek ekonomik değil. Genç kuşakların evliliğe dair beklentileri değişiyor.
Aile artık “bir zorunluluk değil, bir opsiyon” olarak görülüyor. Ve bu bakış açısı da uzun vadede istatistiklere yansıyor.
3. Yüz Binde Oranlar ve Geniş Perspektif
TÜİK, kaba boşanma hızını yüz binde oranla ölçer. Yani her yüz bin kişi başına düşen boşanma sayısını verir:
- 2014: 1,69
- 2019: 1,88
- 2022: 2,13
- 2023: 2,20 (tahmini)
Bu demek oluyor ki, her geçen yıl boşanma daha yaygın, daha normalleşmiş bir davranış biçimine dönüşüyor. Bu oranlara bakarken, sade adliyelerdeki dava dosyalarını değil; bunun yanı sıra bir toplumun duygusal eşiğini de gözlemlemiş oluyoruz.
Boşanmalarda yıllara göre artışın bir diğer sebebi, mahkemelerin “anlaşmalı boşanma” dosyalarını daha hızlı sonuçlandırmasıdır. TMK m.166/3 uyarınca, taraflar en az bir yıl evli kaldıktan sonra anlaşmalı şekilde boşanma talep edebilir. Bu yöntem, çekişmeli davalara göre hem daha hızlı hem de psikolojik olarak daha az yıpratıcıdır. (Halk arasında bu durum “sessiz sedasız ayrılmak” şeklinde tanımlanır.)
Boşanma Nedenleri ve Oranları
Her boşanma bir gerekçeye dayanır. Fakat bazı gerekçeler vardır ki, yalnızca mahkeme tutanaklarında yer almakla kalmaz; sokak aralarında, anne evlerinde, baba sessizliklerinde, çocuk gözlerinde yankılanır. O gerekçeler, kimi zaman tek kelimeyle özetlenir: geçimsizlik.
Ama hukukun dili farklıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre (özellikle m.161 – m.166 arası), boşanma gerekçeleri belirli başlıklar altında toplanır. Her bir başlık, bir hayat hikâyesine ilişir. Ve işte o başlıkların en yaygın olanları ve oranlara yansıyan yüzleri:
1. Geçimsizlik (TMK m.166 – Evlilik birliğinin temelinden sarsılması)
Bu madde halk arasında “şiddetli geçimsizlik” olarak anılır. Buna karşın bu ifadede ironik bir dinginlik vardır; zira her “şiddetli geçimsizlik”, aslında geç kalmış bir kopuşun kibar ifadesidir.
- 2022 yılı itibariyle açılan boşanma davalarının yaklaşık %94’ü bu gerekçeye dayanmaktadır.
- Anlaşmalı boşanmalarda da sıklıkla bu maddeye başvurulur; çünkü diğer gerekçelerin ispat yükü daha ağırdır.
Buradaki ilginçlik şu: Geçimsizlik neredeyse her zaman öne sürülür, çünkü diğer gerekçelere göre ispatı en kolay olandır. Birlikte yaşamama, sürekli tartışma, karşılıklı saygı ve sevginin kaybı gibi durumlar, çoğu zaman belgeye dökülemez. Ama hakimler yılların deneyimiyle bu sessiz boşlukları da duyar.
2. Zina (TMK m.161)
Zina hem hukuki hem de toplumsal olarak derin izler taşıyan bir boşanma sebebidir. Mahkeme nezdinde ciddi bir isnat içerir ve ispatı zor, yıpratıcı bir sürece dönüşebilir.
- Zina gerekçeli boşanma davalarının oranı %2-3 arasında seyretmektedir.
- Çoğu zaman delil yetersizliğinden dolayı geçimsizlik maddesine dönüştürülür.
Yalnız unutulmamalıdır ki, zina sebebiyle açılacak boşanma davası, zina eyleminin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmazsa hak düşer (TMK m.161/2).
Halk arasında bu süre çok bilinmediğinden, davalar sıkça geçimsizlikle ikame edilir.
Zina davası bir keskin bıçak gibidir; yanlış tutulduğunda her iki tarafı da kesebilir.
3. Terk (TMK m.164)
Terk, en sessiz ama en ağır boşanma nedenlerinden biridir. Eşlerden birinin ortak yaşamı, haklı bir neden olmaksızın terk etmesiyle oluşur. Burada önemli olan nokta şudur:
- Terk durumunda, terk eden eşe mahkeme yoluyla noter ihtarı çekilmesi gerekir.
- Bu ihtardan itibaren iki ay geçmesine rağmen geri dönülmezse, terk eden eş aleyhine boşanma davası açılabilir.
Oransal olarak terk gerekçeli boşanmalar %1-2 düzeyindedir. Gelgelelim bu oran, özellikle kırsal bölgelerde daha yüksektir. Çünkü şehirde insanlar genellikle terk etmiyor, ayrılıyor; kırsalda ise çoğu zaman kapı bir daha hiç çalınmıyor.
4. Hayata Kast, Pek Kötü Muamele ve Onur Kırıcı Davranış (TMK m.162)
Bazı evlilikler vardır ki, içindeki çatışmalar yalnızca duygusal değildir. Fiziksel şiddet, tehdit, psikolojik baskı ve onur kırıcı eylemler bu madde kapsamına girer.
- Bu maddeye dayalı boşanma oranı %1’in altındadır.
- Nedeni ise genellikle ispatın zorluğu, özellikle kadının şiddeti belgeleyememesi ya da korkudan şikâyet edememesidir.
Oysaki bu tür durumlarda sırf Aile Mahkemesi değil, Türk Ceza Kanunu (misal TCK m.96 – eziyet suçu) da devreye girer. Ne var ki, çoğu zaman bu şiddet mahkeme salonlarına ulaşmadan, bir kadının sustuğu geceye hapsolur.
5. Akıl Hastalığı (TMK m.165)
Çok az bilinir. Hatta çoğu kimse evlilikten bu bağlamda boşanmanın mümkün olduğunu dahi bilmez. Oysa kanun açık: Eşlerden biri evliliğin sürdürülmesini imkânsız kılacak derecede akıl hastasıysa ve bu durum tedavi edilemiyorsa, diğer eş boşanma davası açabilir.
- Bu tür boşanmalar %0.1’in altında seyretmektedir.
- Ama tıbbi rapor, uzman görüşü ve mahkeme kararı birlikte aranır.
Akıl hastalığı nedeniyle boşanmak, çoğu zaman ahlaki bir ikilemde bırakır kişiyi: Gitmek mi doğru, kalmak mı?
Türkiye’de boşanma nedenlerinin %90’ından fazlasının “geçimsizlik” başlığına sığınması, sade yasal kolaylıktan değil, eş zamanlı olarak sosyolojik bir alışkanlıktan da kaynaklanır.
Zina, terk ya da şiddet gibi daha somut nedenlerin ispat yükü ağırdır ve bu faz çoğu zaman ikinci bir travmaya dönüşür. Dolayısıyla çiftler, çoğu zaman dramatik bir vedayı, “anlaşmalı ayrılalım” cümlesiyle mühürler.
Yaş Gruplarına Göre Boşanma Oranları
İnsan hayatı da tıpkı bir roman gibidir, bazı bölümleri hızlı okunur, bazı sayfaları karalanır, bazı satırları ise sessizce yırtılır. Boşanma, çoğu zaman işte o yırtılan sayfaların başında gelir. Ve ilginçtir; bu yırtılma, belirli yaşlarda daha sık yaşanır. Yani bazı yaşlar, evliliğin kırılganlığına daha açık, daha savunmasızdır.
TÜİK verilerine göre boşanma oranları yaş gruplarına göre ciddi farklılıklar gösteriyor. Hem kadınlar hem de erkekler için, hayatın belirli evrelerinde boşanma eğilimi daha keskinleşiyor.
1. Kadınlarda Boşanma Yaşları: Erken Yetişkinlikte Kırılmalar
Kadınlar arasında boşanma oranlarının en yüksek olduğu yaş aralığı:
- 25–29 yaş arası, ardından 30–34 yaş aralığı geliyor.
Bu yaşlar, bireyin evlilik deneyiminde “ilk yıllarını” içeriyor. Genellikle evliliğin ilk 5 yılı içerisinde gerçekleşen boşanmalar, istatistiksel olarak toplam boşanmaların yarısından fazlasını oluşturuyor.
Neden mi bu kadar erken?
Çünkü:
- Beklentiler ile gerçeklik arasındaki uçurum bu yıllarda daha belirgin hâle gelir.
- Çocuk sahibi olma baskısı, ekonomik zorluklar ve iş-ev dengesizliği, ilişkilerin duvarlarını çatlatır.
- Ve belki de en önemlisi: “Ben kimim?” sorusu, çoğu zaman eş seçiminden sonra sorulmaya başlanır. Cevap değiştikçe, evlilik de değişir bazen dağılır.
Kadınların bu yaşlarda boşanma kararı vermesinde, eğitim ve ekonomik bağımsızlık da belirleyici faktörlerdir. Üniversite mezunu, çalışan ve şehirde yaşayan kadınlar, boşanma kararı alma konusunda daha kararlı ve cesur davranabilmektedir.
2. Erkeklerde Boşanma Yaşları: Otuzların İkinci Yarısında Kopuşlar
Erkeklerde boşanma en çok:
- 30–34 yaş, ardından 35–39 yaş aralığında görülüyor.
Bu fark, toplumun erkeklere biçtiği rollerle yakından ilgilidir. Erkek, genellikle “sabreden”, “geçimsizliği sineye çeken” taraf gibi görülür. Fakat bu sabır, 30’lu yaşların ortalarından itibaren çözülmeye başlar.
Ev içi baskı, ekonomik yetersizlik, duygusal yoksunluk ya da eşler arasında uzaklaşma… Tüm bunlar, “artık yeter” dedirten sessiz gerekçelerdir. Ve çoğu zaman boşanma, bir patlama değil; içten içe çözülen bir dengeyle gelir.
3. Yaşlılıkta Boşanma: Geciken Vedalar
İstatistiklerde az görünse de, 50 yaş üzeri boşanmalar son yıllarda artış gösteriyor. Özellikle 25 yıl ve üzeri evliliklerde yaşanan boşanmalar, sosyal bilimlerde “gri boşanma” (gray divorce) olarak adlandırılıyor.
Bu boşanmaların arkasında şu faktörler öne çıkıyor:
- Çocukların büyümesiyle boş kalan evler
- Emeklilik sonrası başlayan “ben ne istiyorum?” sorgusu
- Uzun yıllar ertelenmiş bireysel özgürlük arayışı
Bazen bir kadın ellili yaşlarında ilk kez ehliyet alıyor, bir erkek altmışında ilk defa bir kafede tek başına oturuyor. Boşanma, onlar için bir son değil, geç kalan bir başlangıç oluyor.
4. Evlilik Süresine Göre Boşanma
TÜİK’in verileri yalnız yaşa göre değil, evlilik süresine göre de çarpıcıdır:
- Evliliklerin %40’tan fazlası ilk 5 yıl içinde,
- Yaklaşık %30’u 6–10 yıl arasında sona eriyor.
Bu veriler bize şunu fısıldar: Evlilik, ilk yıllarında sınavdan geçer. Eğer bu sınav sevgiyle değil, sırf sabırla verilirse; çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Sabır tek başına bir yapı taşı değil, tek gecikmiş bir çöküştür.
Hukuki Perspektif:
Yaş gruplarına göre boşanmanın mahkemeye yansıyan yüzü de değişkenlik gösterir. Örneklendirmek gerekirse:
- Genç yaşlardaki boşanmalarda çoğunlukla anlaşmalı davalar tercih edilir.
- Orta yaş ve üzerindeki davalarda, mal rejimi, çocukların velayeti (jargonda “velayet çatışması” olarak geçer) ve nafaka gibi unsurlar daha yoğun tartışma konusudur.
Özellikle TMK m.169, boşanma esnasında çocukların korunmasına yönelik özel hükümler içerir. Hakimler, velayet kararlarını verirken çocuğun “üstün yararını” gözetmekle yükümlüdür.
Bölgesel Dağılım
Türkiye, yalnızca dört mevsimiyle değil, duygusal haritasıyla da katman katman bir ülkedir. Aynı yasa, Edirne’de de geçerlidir, Hakkâri’de de ama aynı boşanma, farklı şehirlerde bambaşka yankılar uyandırır. Çünkü kültür, gelenek, ekonomik yapı ve toplumsal baskı her ilde farklıdır. O yüzden istatistikler, sırf rakam değildir bir ilin kalp atışıdır, aile kurumunun o bölgedeki direncidir.
TÜİK verileri, boşanma oranlarının illere göre çarpıcı bir farklılık gösterdiğini ortaya koyar. Hem kaba boşanma hızları (yüz binde oranlar) hem de toplam boşanma sayıları bakımından bazı şehirler dikkat çeker.
1. En Yüksek Boşanma Oranı: Ege’nin Sessiz Çöküşü
- İzmir, Aydın, Muğla gibi Ege illeri, yıllardır en yüksek boşanma oranına sahip şehirlerin başında gelir.
- Örnek olarak Aydın, 2022 verilerine göre her 1.000 evlilikten yaklaşık 3,1’inin boşanmayla sonlandığı bir il olarak öne çıkmıştır.
Bu durumu anlamak için yalnızca rakamlara değil, Ege’nin sosyokültürel dokusuna bakmak gerekir:
- Kadınların çalışma hayatına daha aktif katıldığı,
- Kentleşmenin yüksek olduğu,
- Geleneksel aile baskısının daha az hissedildiği
şehirlerde bireyler evliliğe dair daha özgür ve radikal kararlar alabilmektedir.
Yani bu şehirlerde boşanma, bir “ayıp” değil, bir “çözüm” olarak görülür. Kimi zaman sessiz bir son, kimi zaman yüksek sesli bir yeniden başlangıçtır.
2. İç Anadolu ve Doğu Anadolu: Görünmeyen Ayrılıklar
- Sivas, Erzurum, Bitlis, Şırnak gibi illerde boşanma oranları oldukça düşüktür.
- Bazı şehirlerde bu oran, yüz binde 0,8’e kadar gerilemektedir.
Bu, her şeyin yolunda olduğunu mu gösterir? Hayır. Aksine, bu düşüklük bazen bastırılmış hikâyelerin habercisidir.
Kadınların ekonomik özgürlüğünün sınırlı olduğu, boşanmanın sosyal dışlanmaya sebep olabildiği yerlerde, evlilik sürdürülebilir değil, katlanılır hâle gelir.
Aile içi şiddet, terk, duygusal uzaklık gibi sebepler boşanmaya değil, çoğu zaman sessiz kabule dönüşür. Hukuk oradadır, ama o hakka ulaşacak cesaret her zaman yoktur.
3. Marmara: Hem Kalabalık Hem Çatışmalı
- İstanbul, hem nüfusu hem boşanma sayısıyla zirvededir.
- 2022 yılında İstanbul’da 33.000’in üzerinde boşanma gerçekleşmiştir.
Fakat kaba oranlara göre (nüfusa oranla) İstanbul ilk sırada yer almaz; zira çok kalabalıktır. Yine de bu kentte boşanma dinamikleri hızlıdır: hızlı tanışmalar, hızlı evlilikler ve yine hızlı ayrılıklar.
Şehir hayatının hızı, yalnızlığı ve yabancılaşması, evlilikleri daha kırılgan kılar. Ve İstanbul’da boşanmak, tıpkı bu şehirde yaşamak gibi; karmaşık, pahalı ve kalabalık ama bir o kadar da sıradan.
4. Karadeniz ve Akdeniz: Duygulara Dayalı Direnç
Karadeniz’in muhafazakâr yapısı, boşanmayı toplumsal olarak daha zor bir mesele hâline getirir. Buna karşın:
- Trabzon ve Ordu gibi illerde boşanma oranlarında son 5 yılda artış gözlenmektedir.
- Bu artış, ekonomik baskının yoğunlaştığı dönemlerde daha da belirginleşmiştir.
Akdeniz illerinde ise (örneklendirmek gerekirse Antalya, Mersin) turizm ve göç etkisiyle toplumsal yapı daha heterojendir. Boşanma oranları, Ege’ye kıyasla biraz daha düşüktür buna karşın büyük şehir etkisiyle yükselme eğilimindedir.
5. Bölgesel Boşanma Haritasının Şifreleri
TÜİK’in bölgesel verilerini analiz ettiğimizde şu genel eğilimler ortaya çıkar:
- Batı illerinde boşanma oranları daha yüksek, çünkü ekonomik ve bireysel özgürlük daha güçlü.
- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da oranlar düşük, ama bu düşüklük toplumsal baskının göstergesi olabilir.
- Büyükşehirlerde boşanma süreleri daha kısa, küçük şehirlerde ise uzun yıllar süren “görünmez ayrılıklar” daha yaygındır.
Bu vesileyle her boşanma istatistiği, yalnızca bir mahkeme kararının değil, bir bölgenin kültürel arka planının da izdüşümüdür.
Her ilde Aile Mahkemesi bulunmasa da boşanma davaları Aile Mahkemesi sıfatıyla görev yapan Asliye Hukuk Mahkemeleri tarafından görülür.
Bununla birlikte bazı bölgelerde yargılamaların daha uzun sürdüğü gözlemlenmiştir. Sebep: dava sayısının azlığı değil, mahkemeye erişimin zorluğu ve tarafların süreci uzatma eğilimidir.
Yani Ege’de boşanma hızlı bir karar olabilirken, Doğu’da uzun bir iç hesaplaşma ve toplumsal uzlaşmayla alınır.
Toplumsal ve Ekonomik Etkiler
Bir boşanma yalnızca iki kişinin hayatını ayırmaz; bazen bir çocuğun gece uykusunu böler, bazen bir annenin sosyal çevresini, bir babanın ekonomik gücünü, hatta toplumun aile algısını sarsar. Boşanma, sırf özel hayatın değil, kamusal düzenin de sessiz ama derin bir fay hattıdır. O yüzden bu olgu, mahkeme salonlarının duvarlarını aşıp, sosyal bilimcilerin, ekonomistlerin ve hukukçuların ortak ilgisine dönüşmüştür.
Boşanmanın etkilerini üç ana eksende incelemek mümkündür: bireysel, toplumsal ve ekonomik. Her biri, diğerine görünmez iplerle bağlıdır; biri sarsıldığında, diğeri de dengede kalamaz.
1. Bireysel Etkiler: Yeniden Başlamak mı, Yarım Kalmak mı?
Boşanma, birey üzerinde hem duygusal hem de fiziksel etkiler yaratır. Elbette bu etkiler tek tip değildir; kişinin yaşına, cinsiyetine, sosyal statüsüne ve psikolojik dayanıklılığına göre farklılık gösterir. Ama bazı ortak yansımalar hemen her boşanmanın ardından görülür:
- Kadınlar, boşanma sonrası özellikle kırsal bölgelerde sosyal dışlanma, ekonomik bağımlılık ve güvencesizlikle karşılaşabilir. Buna rağmen, kentsel alanlarda artan iş gücüne katılım ve bilinçlenme ile birlikte, kadınlar boşanmayı daha çok bir özgürleşme fırsatı olarak görebilmektedir.
- Erkeklerde ise çoğu zaman yalnızlık, duygularını ifade edememe ve toplumsal beklentiler nedeniyle yaşanan içsel baskılar ön plandadır. Boşanma, toplumun erkekten beklediği “güçlü duruş” kalıbını sorgulatır.
- Çocuklar, boşanmanın en sessiz mağdurlarıdır. Özellikle 6–12 yaş aralığında olanlar, boşanmayı kendi hataları olarak yorumlayabilirler. Velayet çatışmaları sırasında çocuklar, bir nevi sembolik savaş alanına dönüşebilir. Bu yüzden Türk Medeni Kanunu madde 336-337, velayet düzenlemesinde çocuğun üstün yararının gözetilmesini zorunlu kılar. (Üstün yarar, çocuğun ruhsal, fiziksel ve eğitsel gelişiminin tüm yönleriyle korunması anlamına gelir.)
2. Toplumsal Etkiler: Ailenin Zemininde Derinleşen Çatlaklar
Aile, toplumun mikrokozmosudur. Bir evlilik bittiğinde, aslında bir toplum modeli de çözülmeye başlar. Bu çözülmenin en belirgin etkileri şunlardır:
- Geleneksel aile yapısında kırılma: Boşanma oranlarının artışı, evliliğin kutsal değil, sorgulanabilir bir kurum hâline geldiğini gösterir. Artık aile kurumu, ideal değil, kişisel tatminin devamına bağlı bir sözleşmeye dönüşmektedir.
- Toplumsal algının dönüşümü: Eskiden boşanmış kadın “dul”, erkek ise “terk eden” yaftasıyla anılırdı. Günümüzde ise boşanma, özellikle büyük şehirlerde olağanlaşmakta; hatta kimi sosyal çevrelerde “kendine yatırım” olarak algılanmaktadır.
- Toplumsal önyargı ve eşitsizlik: Ne var ki, bu algı değişimi her kesim için geçerli değildir. Kırsal kesimlerde boşanmış bireyler hâlâ sosyal dışlanmayla karşı karşıyadır. Kadınların yeniden evlenme şansı düşerken, erkeklerin sosyal olarak kabulü daha kolay olmaktadır. Bu, anayasa tarafından güvence altına alınan eşitlik ilkesinin (madde 10) pratikte yeterince uygulanmadığını gösterir.
3. Ekonomik Etkiler: İki Cüzdan, Tek Masraf
Boşanmanın ekonomik boyutu, bazen duygusal yıkımın bile önüne geçebilir. Özellikle düşük gelir grubundaki bireyler için evlilik, ekonomik bir iş birliği modelidir. Boşanma bu yapıyı ortadan kaldırır ve çoğu zaman iki yoksul birey yaratır.
- Kadınlar, boşanma sonrası ev, nafaka ve çocuk bakım masraflarını tek başına karşılamak zorunda kalabilir. TMK m.175 uyarınca yoksulluğa düşecek eşin diğerinden nafaka talep etme hakkı vardır. Fakat bu nafakaların düzenli ödenmemesi, kadının zaten zayıf olan ekonomik durumunu daha da kırılgan hâle getirir.
- Erkekler hem nafaka hem de ortak çocuk için ödenen iştirak nafakasıyla (m.182) ekonomik yük altına girebilir. Bu yük, özellikle asgari ücretle çalışan veya düzensiz geliri olan erkeklerde ciddi bir bunalıma neden olabilir.
- Çocuklar, ekonomik dengesizlikten en çok etkilenen gruptur. Eğitim, sağlık ve beslenme gibi temel hakların aksaması, uzun vadede eşitsizlik zincirinin yeniden üretilmesine neden olur.
Boşanma, bir son değil, bir yeniden yapılanmadır. Fakat bu yeniden yapılanma bazen kişisel bir dirilişe, bazen toplumsal bir çöküşe dönüşebilir.
Boşanmanın etkileri yalnızca aile bireyleriyle sınırlı değildir; kamu harcamalarına, çocuk koruma sistemine, sosyal hizmetlere ve hatta üretkenlik düzeyine kadar uzanır.
Bir kişi boşandığında, bir mahkeme kararı çıkar; ama aslında o anda bir toplum karar vermektedir: ya yeniden yapılanacak ya da aynı hataları tekrar edecek.
Sonuç ve Öneriler
Boşanma…
Sırf iki kişinin yollarını ayırması değildir bu kelime. O, bir çocuğun gözlerinden akan sessizliktir bazen; bazen bir annenin, “Ben nerede yanlış yaptım?” sorusudur kendi anneliğine; bazen de bir babanın, haftada yalnız iki gün görebildiği oğlunun okul resimlerine bakarken iç geçirmesidir. Her boşanma bir istatistikte rakam, mahkemede dosya, toplumda ise hikâyenin sırf başlığı olarak görünür. Oysa ardında tamir edilemeyen duygular, bölüşülemeyen hatıralar ve çoğu zaman konuşulamayan nedenler vardır.
Son on yılın verileri, Türkiye’de boşanmanın artık münferit bir kırılma değil; kitlesel bir dönüşüm olduğunu gösteriyor. Toplumun aileye, kadın-erkek ilişkisine, sadakate ve bireysel mutluluğa bakışı değişiyor. Bu değişim, sade bireysel tercihlerle değil; ek olarak toplumsal yapının, hukuk sisteminin ve ekonomik koşulların dayattığı bir zorunlulukla da şekilleniyor.
Demek ki ne yapmalı?
Nasıl olur da bu artan boşanma dalgası, sağlıklı bireylerin, güçlü ailelerin ve dengeli bir toplumun inşasına katkı sunabilir?
Aşağıda, önerilerimizi üç temel başlık altında sıralıyoruz:
1. Hukuki ve Kurumsal Reformlar
- Aile mahkemelerinin sayısı artırılmalı, özellikle yoğun bölgelerde davaların daha kısa sürede ve etkin yürütülmesi sağlanmalıdır.
- Arabuluculuk mekanizmaları, tek mal paylaşımı değil, duygusal çözümlemeler için de yapılandırılmalı; çiftlere evlilik öncesi ve sonrası rehberlik hizmetleri sunulmalıdır.
- TMK m.175 uyarınca verilen yoksulluk nafakaları, süresiz değil; belirli kriterlere göre süreli ve izlenebilir hâle getirilmeli hem nafaka alanın hem verenin mağduriyetini engelleyecek dengeli bir sistem oluşturulmalıdır.
2. Psikolojik ve Sosyal Destek
- Boşanma öncesi, sırası ve sonrası için devlet destekli psikolojik danışmanlık hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Boşanmanın bir travma olduğu kabul edilmeli hem bireylere hem de çocuklara yönelik “duygusal ilk yardım” mekanizmaları kurulmalıdır.
- Kadınların ekonomik bağımsızlığı, boşanma sürecinde daha da önem kazanır. Bu sebeple kadın istihdamı desteklenmeli, boşanmış kadınlara iş gücü piyasasında öncelikli pozisyonlar sağlanmalıdır.
- Çocuklar için velayet sonrası görüşme düzenlemeleri, pedagojik destekle şekillendirilmelidir. “Hafta sonu babalığı” ya da “evden uzak annenin gölgesi” olmamalı; çocuk her iki ebeveyniyle de bağ kurabilecek şekilde desteklenmelidir.
3. Toplumsal Bilinç ve Eğitim
- Evlilik öncesi eğitimler, bir tek nikâh öncesi prosedür olmaktan çıkarılmalı; iletişim, kriz yönetimi, ortak yaşam etiği gibi alanlarda gerçek içerikle sunulmalıdır.
- Kültürel kodların yenilenmesi gerekir. Boşanmayı yalnızca başarısızlık olarak gören, özellikle kadını “yarım kalmış” gibi etiketleyen anlayış, eğitimle ve sosyal kampanyalarla dönüştürülmelidir.
- Medya içerikleri, evlilik ve boşanma konusunda sorumluluk sahibi olmalı; şiddeti romantize eden, sadakatsizliği olağanlaştıran anlatılar yerine gerçekçi, sağlıklı ilişki modelleri sunulmalıdır.
Hiçbir istatistik, bir çocuğun anne-babasının boşanma kararını duyduğu andaki içsel fırtınayı anlatamaz. Hiçbir yasa maddesi, bir kadının gece yarısı yalnız kaldığı evde hissettiği belirsizliği ya da bir erkeğin sessizce küçülen dünyasını tam olarak tarif edemez.
Ama yine de rakamlar, yasalar ve önerilerle ilerleriz. Çünkü daha iyi bir yarın, yalnızca duygularla değil; bilgiyle, cesaretle ve adaletle inşa edilir.
Toplum, boşanmayı suç değil, işlem olarak gördüğünde; aile, yalnızca evli kalmak değil, sağlıklı kalabilmek olduğunda; işte o zaman bu yazıda aktardığımız istatistikler, birer kırılma değil, birer iyileşme verisine dönüşebilir.
Türkiye'de Boşanma Oranları Hakkında Sık Sorulan Sorular
-
Boşanma davaları Türkiye’de ortalama ne kadar sürüyor?
Boşanma davalarının süresi, davanın türüne (anlaşmalı ya da çekişmeli) göre değişir:
- Anlaşmalı boşanma davaları, taraflar protokol üzerinde mutabık kaldıysa genellikle tek celsede, yani birkaç hafta içinde sonuçlanır.
- Çekişmeli boşanma davaları ise tanık dinlenmesi, delil toplanması ve tarafların uzlaşmaması gibi nedenlerle 1 ila 3 yıl arasında sürebilir.
Büyük şehirlerde mahkeme yoğunluğu, süreci uzatabilir. Özellikle mal paylaşımı, velayet ve nafaka talepleri davayı karmaşıklaştırır.
-
Türkiye’de boşanma sonrası kadınların nafaka alma süresi ne kadar?
Türk Medeni Kanunu’na göre (TMK m.175), boşanma sonucu yoksulluğa düşecek olan eş (çoğunlukla kadın), süresiz olarak nafaka alma hakkına sahiptir. Bununla birlikte:
- Yargıtay içtihatları, uzun süredir bu süresiz nafaka uygulamasını tartışmaktadır.
- Hâkimler, nafaka miktarını ve süresini belirlerken tarafların yaşı, gelir durumu, evlilik süresi ve yeniden evlenme ihtimallerini dikkate alır.
Nafaka, bir tek “hak” değil, aynı anda toplumda “ekonomik adalet”in bir parçası olarak değerlendirilir.
-
Türkiye’de en fazla boşanma hangi şehirde gerçekleşiyor?
Toplam boşanma sayısı açısından:
- İstanbul, nüfusun büyüklüğü nedeniyle her yıl en fazla boşanma gerçekleşen şehirdir (2022’de 33.000’i aşmıştır).
Fakat oranlara bakıldığında:
- Aydın, İzmir ve Muğla, her 1.000 kişiye düşen boşanma sayısı bakımından Türkiye’nin en yüksek boşanma oranlarına sahip illeridir.
Bu fark, istatistik yorumlamalarında “mutlak değer” ve “oransal değer” ayrımının önemini ortaya koyar.
-
Türkiye’de boşanma sonrası çocuğun velayeti genellikle kime verilir?
Çocuğun velayeti, Türk Medeni Kanunu’nun m.336-337 maddeleri gereği “çocuğun üstün yararı” ilkesine göre belirlenir. Uygulamada:
- 0–6 yaş arası çocukların velayeti çoğunlukla anneye verilir.
- Çocuğun yaşı büyüdükçe, özellikle 12 yaş sonrası, çocuğun kendi görüşü de dikkate alınır.
- Velayet anneye verildiğinde baba genellikle iştirak nafakası ödemekle yükümlü olur (TMK m.182).
Hakim, istisnai durumlarda (örnek olarak annenin psikolojik sorunları, çocuğa kötü muamele) velayeti babaya da verebilir.
-
Türkiye’de boşanma oranlarının artışının temel sebepleri nelerdir?
Son on yılda boşanma oranlarının artışında şu başlıca etkenler öne çıkar:
- Kadınların ekonomik özgürlüğünün artması
- Evlilik yaşının yükselmesi ve geç evlilikler
- Toplumsal baskının azalması ve boşanmanın normalleşmesi
- Sosyal medya ve dijitalleşmenin ilişkiler üzerindeki etkileri