boşanma davalarında delil sunma

Bazen bir evlilik, sessizce kapanan bir kapı gibi sona erer; bazen de yüksek sesli tartışmaların, kırılmış güvenin ve içe gömülen hayal kırıklıklarının ardından mahkeme salonlarında yankılanır. İşte tam bu noktada “Boşanma Davalarında Delil Sunma” konusu sahneye çıkar ve hukuki sürecin ağırlığını sırtlanır. Çünkü boşanma dosyası yalnızca geçmişin hikâyesi olmanın ötesinde, aynı zamanda kusur, velayet, nafaka ve tazminat taleplerinin temelini oluşturan iddiaların somut ispatıdır. Bu nedenle “Boşanma Davalarında Delil Sunma” meselesi, davanın kaderini belirleyen en kritik basamaklardan biri kabul edilir.

Delil kavramı, hukuki literatürde ispat vasıtası olarak tanımlansa da çoğu kişi için sadece telefon ekran görüntülerinden ya da birkaç tanık ifadesinden ibaretmiş gibi görünür. Oysa gerçek tablo çok daha katmanlı. Bir zamanlar sadece fotoğraflar ve mektuplar önemliyken bugün sosyal medya yazışmalarından otel kayıtlarına, banka hareketlerinden uzman raporlarına kadar geniş bir yelpaze var. Bazen bir WhatsApp konuşması evlilik bağının çözülüşünü fısıldar, bazen yıllarca saklanan bir sağlık raporu olayın perde arkasını aydınlatır.

Hukuk sistemimizde ispat yükü, iddia sahibine aittir (Hukuk Muhakemeleri Kanunu HMK m.190). Bu madde bize şunu söyler: “Bir iddiada bulunuyorsan, onu destekleyecek veriyi ortaya koymalısın.” Hayatın olağan akışı, mahkemede tek başına yol gösterici sayılmaz. Hâkim, iddialar arasındaki karmaşayı ayıklamak için dosyaya sunulan delillerden yararlanır. Kimi zaman tanıkların anlattıkları ipuçlarını bir araya getirir, kimi zaman bir dijital veri incelemesi adeta olay yerinde toz kaldıran bir rüzgâra dönüşür.

Bu yazıda satırların arasında yalnızca hukuki bilgiye yer vermiyoruz; aynı zamanda duygularla yoğrulmuş hayat hikâyelerinin mahkeme salonuna nasıl taşındığını, delilin stratejik olarak nasıl kullanılabileceğini, hangi belgelerin sürecin yönünü belirlediğini ve nerede sınır çizildiğini birlikte keşfedeceğiz. Çünkü adalet bazen bir cümle ile kalmaz, o cümlenin arkasındaki kanıtta hayat bulur.

Boşanma Davasında Delil Sunma Neden Önemlidir?

Boşanma davası, iki tarafın masaya koyduğu iddiaların soyut cümlelerden sıyrılıp gerçeğin ışığına çıkma süreci. Mahkeme salonu, geçmişte yaşanan olayların tartışıldığı bir alan gibi görünse de aslında doğruluğu kanıtlanmış bilgilerin tartıldığı bir terazidir. Bu nedenle delil, yalnızca bir belge ya da ekran görüntüsünden ziyade; iddiaların somut bir karşılığı, bir nevi sözlerin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Bazen sessiz bir banka dekontu evlilik boyunca yaşanan ekonomik çelişkileri anlatır, bazen tanık ifadesi ilişkideki kırılma anını netleştirir.

Hukukta delil kavramı ispat amacıyla kullanılan tüm araçları ifade eder. Bu araçların mahkemeye yön verdiği anlarda davanın boyutu, talepler ve hatta kararın gerekçesi tamamen değişebilir. Çünkü boşanma davası yalnızca ayrılığı resmîleştiren bir işlem değil; kusurun kimde kaldığı, çocuğun kimin yanında yaşayacağı, mali sonuçların nasıl şekilleneceği gibi temel meseleleri barındırır. Delil sunma sürecinin önemi de işte burada büyür.

İspat yükünün taraflara getirdiği sorumluluk

Her iddianın bir taşıyıcısı vardır; hukuk buna ispat yükü der. HMK m.190 açık şekilde belirtir: “Taraflardan her biri, dayandığı vakıaların varlığını ispatla yükümlüdür.”

Bu hüküm, “Bir şey söylüyorsan ortaya koy” demenin hukuki karşılığıdır. Örneğin:

  • Aldatma iddiası dile getirildiğinde tarafın bunu destekleyecek belge, tanık, mesaj, otel kaydı gibi delilleri sunması gerekir.
  • Şiddet iddiası öne sürüldüğünde sağlık raporu, karakol tutanağı, komşu tanıkları ya da darp raporu sürecin omurgasını oluşturur.
  • Ekonomik kusur ya da mal kaçırma iddialarında banka hareketleri, tapu kayıtları, bilirkişi raporları dosyayı güçlendirir.

Hâkim, “Olay böyle yaşandı” anlatımından ziyade; bu anlatımı doğrulayan somut veriyi değerlendirir. Böylece dava, söylentilerin arasında kaybolmaktan çıkar ve hukuki zemine oturur.

Delil sunmanın davanın seyrine etkisi (velayet, nafaka, kusur vb.)

Boşanma yalnızca evliliği sona erdirmez; aynı zamanda hayatın devamı için pek çok düzenleme içerir. Sunulan deliller bu düzenlemelerin kıvrımlarını belirler. Örneğin:

  • Velayet: Çocuğun üstün yararı esas alınır. Bir ebeveynin ilgisizliği ya da zarar verici davranışları delillerle ortaya konursa velayet diğer tarafa verilebilir.
  • Nafaka: Ekonomik güç dengesini gösteren deliller, gelir-gider tabloları ve yaşam standartları nafaka miktarının belirlenmesinde etkili olur.
  • Kusur Dağılımı: Aldatma, psikolojik şiddet, madde bağımlılığı gibi iddialar delillerle desteklendiğinde hâkim kusur oranını buna göre belirler. Kusur oranı ise tazminat ve bazı mali sonuçlarda ciddi rol oynar.
  • Mal Paylaşımı: Saklama, kaçırma ya da mal transferi iddiası olduğunda bankacılık kayıtları veya tapu hareketleri davanın yönünü değiştirir.

Bazen tek bir belge, uzun süredir çözülemeyen bir uyuşmazlığı sabahın ilk ışığı gibi netleştirir.

Delilsiz davanın riskleri

Mahkeme, tarafların yaşadıklarını şahsi değerlendirmeler üzerinden çözümlemez; olayları hukuka uygun şekilde ortaya konan veriler üzerinden değerlendirir. Bu nedenle delilsiz açılan davalarda süreç genellikle şu sorunlarla karşılaşır:

  1. İddialar soyut kalır.
    Tanık veya belge olmadığında tarafın anlattıkları karşı tarafın beyanlarıyla eşit ağırlıkta değerlendirilir. Hâkim karara giderken somut veri arar.
  2. Talepler desteklenmez.
    Tazminat, kusur atfı ya da nafaka talebi sunulan verilerle bağlantılı olmalıdır. Aksi durumda istenen sonuçları elde etmek zorlaşır.
  3. Dava süreci uzar.
    Delil toplanması sonradan talep edildiğinde HMK m.145 kapsamında istisnai değerlendirmeler gerekir. Bu süreç hem yargılamayı uzatır hem stratejik açıdan zayıf bir izlenim bırakır.
  4. Hâkimin takdir alanı genişler.
    Somut verinin az olduğu dosyalarda hâkim olayları normal hayat akışına göre değerlendirmeye yönelir. Bu durum kararın öngörülebilirliğini azaltır.

Bir hâkim bir duruşmada şöyle demişti:

“Mahkeme soyut iddiaların değil, somut gerçeklerin yeri.”

Bu cümle bazen bütün süreci özetler.

Hangi Deliller Boşanma Davasında Kullanılabilir?

Her boşanma davası kendi hikâyesini taşır. Bu hikâyenin mahkemeye nasıl aktarıldığı ise kullanılan delillerin niteliğiyle şekillenir. Bazen tek bir rapor yıllardır konuşulmayan gerçekleri gün yüzüne çıkarır, bazen sadece bir tanık ifadesi tarafların gizlediği detayları aydınlatır. Hukuk düzenimizde deliller, sadece iddiaları destekleyen araçların ötesinde; hâkimin olayı tüm boyutlarıyla kavraması için kullanılan pusulalardır.

Delil türleri genel olarak üç ana grupta toplanır; yazılı belgeler ve resmi kayıtlar, ses-görüntü-dijital deliller ve tanık beyanı, bilirkişi incelemesi, keşif gibi usule dayalı deliller. Her grup, davanın farklı yönlerini aydınlatır ve birlikte kullanıldığında kapsamlı bir tablo oluşturur.

Yazılı belgeler ve resmi kayıtlar (bankacılık, otel, sağlık raporları)

Yazılı deliller, mahkeme pratiğinde en istikrarlı kanıtlardan biri olarak görülür. Çünkü belge, çoğu zaman kronolojik, doğrulanabilir ve objektif bilgiler sunar. Hukuki terimle resmî kayıt tarafların iddialarını desteklemek için güçlü bir temel oluşturur.

Bu belgeler arasında şunlar yer alır:

  • Banka hareketleri → Ekonomik şiddet, mal kaçırma, ortak hesaplardan usulsüz para çekme iddialarında kullanılır.
  • Otel kayıtları → Sadakatsizlik iddiası gündeme geldiğinde ilişkiyi somutlaştıran veriler sağlar.
  • Sağlık ve adli raporlar → Fiziksel ya da psikolojik şiddet iddialarında kritik rol oynar.
  • Nüfus kayıtları, tapu ve araç kayıtları → Mal paylaşımı ve edinilmiş malların belirlenmesi açısından önem taşır.
  • Resmî şikâyet tutanakları, karakol kayıtları → Olay geçmişini tarihli şekilde ortaya koyar.

Bir hikâyeyi belge üzerinden okumak bazen olayların seyrini bıçağın keskin yüzü kadar netleştirir.

Ses-görüntü-dijital deliller (sosyal medya, WhatsApp, kamera)

Teknoloji, ilişkilerin de mahkeme dosyalarının da doğasını değiştirdi. Günümüzde dijital veriler, boşanma davalarında en sık başvurulan delil türlerinden biri hâline geldi. Dijital delil (halk arasında telefon, bilgisayar ve internet kayıtları) hayatın akışını adım adım kaydeden sessiz tanıklardır.

Bu kategoriye örnekler:

  • WhatsApp ve SMS yazışmaları
  • Instagram, Facebook, X (Twitter) paylaşımları
  • E-postalar
  • Güvenlik kamerası görüntüleri
  • Konum kayıtları ve uygulama verileri

Burada kritik nokta, dijital delilin mülkiyet ve gizlilik sınırları içinde elde edilmiş olmasıdır. Aksi halde mahkeme değerlendirmeye almaz. Hukukta hukuka aykırı delil ciddi sorunlara yol açar ve HMK m.189/2 uyarınca hükme esas oluşturamaz. Bu nedenle gizlice alınmış ses kaydı, eşin telefonunu şifre kırarak incelemek, sosyal medya hesabına izinsiz giriş yapmak gibi yöntemler çoğu zaman geçersiz sayılır.

Yine de istisnalar vardır. Örneğin, ortak yaşam alanında kaydedilen konuşmalar hakkında Yargıtay bazı kararlarında farklı değerlendirmeler yapmıştır. Bu alanın sınırları ince bir çizgi gibi uzanır ve her somut olay ayrı değerlendirilir.

Tanık beyanı, bilirkişi, keşif gibi delil türleri

Hayat her zaman belge bırakmaz; bazı gerçekler yalnızca insanların hafızasında saklanır. İşte tanıklar burada devreye girer. Tanık beyanı duygusal ya da sosyal olaylarda büyük önem taşır. Özellikle psikolojik şiddet, aile içi baskı, aldatma sürecinin gözlemlenmesi gibi durumlarda tanık ifadesi dosyayı güçlendirir.

Fakat tanıklık tek başına mutlak belirleyicidir demek doğru sayılmaz. Tanığın taraflarla ilişkisi, olayları bizzat görüp görmediği, anlatımın tutarlılığı, duruşmadaki beyan şekli gibi unsurlar hâkimin değerlendirme alanına girer.

Bunun yanında:

  • Bilirkişi incelemesi → Teknik konularda uzmanın görüşüne başvurulmasıdır (örneğin dijital verinin doğruluğu).
  • Keşif → Mahkemenin olay yerinde inceleme yapmasıdır.
  • Uzman raporları → Psikolog, sosyal hizmet uzmanı, adli tıp gibi alanlardan alınan değerlendirmeler, özellikle çocukla ilgili konularda önemli rol oynar.

Bu delil türleri genellikle yazılı belgeler ve dijital kayıtlarla birlikte kullanıldığında en güçlü etkiyi yaratır. Parçaları bir araya getirerek büyük resmi oluşturan bir puzzle gibi düşünülebilir.

Delilin Hukuka Uygun Elde Edilmesi ve Geçerliliği

Boşanma davalarında her delil aynı ağırlıkta sonuca ulaşmaz. Bazen bir ses kaydı, dosyaya sunulmadan önce hakikati haykırıyor gibi görünür; fakat mahkeme kapısından içeri girdiğinde hükümsüz bir fısıltıya dönüşür. Çünkü delilin yalnızca varlığı belirleyici olmaz, nasıl elde edildiği de hukuki anlamda belirleyicidir.

Hukuk sistemimizde delil, tarafların beyanlarını destekleyen araç olarak tanımlansa da bu aracın yasal sınırlar içinde elde edilmesi zorunludur. HMK m.189/2 açıkça ifade eder. Hukuka aykırı şekilde elde edilen deliller hükme esas alınamaz. Kural bu kadar net, ancak hayatın içindeki olaylar çoğu zaman bu netlikte yaşanmaz. İnsanların kriz anında refleksle yaptığı kayıtlar, gizli yazışmalar, çocuğu koruma içgüdüsüyle saklanan fotoğraflar, bazen hukuki çerçeve ile duygusal refleksler arasında ince bir çizgi yaratır.

Bu başlıkta bu sınırları birlikte keşfediyoruz.

Hukuka aykırı delillerin mahkemece reddi

Hukuka aykırı delil mahkemeye sunulduğunda çoğu zaman hem dosyayı zayıflatır hem sunanın güvenilirliğini sarsar. Örneğin:

  • Eşin telefonunun şifresini kırarak mesajları incelemek
  • Sosyal medya hesabına gizlice giriş yapmak
  • Ev içinde izinsiz yerleştirilen gizli kamera
  • Özel konuşmaların habersiz kaydedilmesi

Bu yöntemler, Türk Ceza Kanunu kapsamında haberleşmenin gizliliği, özel hayatın gizliliği gibi suçlara da zemin oluşturabilir. Örneğin TCK m.132 ve m.134 bu korumayı düzenler. Mahkeme bu tarz kayıtları değerlendirmeye almadığında taraflar çoğu zaman şaşırır. Çünkü insani açıdan “ortada gerçek var” gibi görünse de hukuki çerçeve, bu gerçeğin hangi yöntemle sunulduğuna bakar.

Bazı hakimler duruşmalarda bunu şu sözlerle anlatır:

“Hakikat bazen kapının arkasında durur, mahkeme o kapıyı kırarak içeri giren delile bakmaz.”

Müşterek alan kuralı ve özel hayatın gizliliği çerçevesi

Boşanma davalarının en karmaşık tartışmalarından biri müşterek alan konusudur. Hukuki terminolojiyle ifade edersek müşterek alan tarafların ortak erişim hakkına sahip olduğu yerleri ifade eder: oturma odası, mutfak, araç içi, ortak bilgisayar, ortak telefon hattı gibi.

Bu alanlarda elde edilen bazı kayıtlar, gizlilik ihlali oluşturmaz. Örneğin:

  • Ortak oturma odasında yüksek sesle yapılan konuşmanın kaydı
  • Ortak kullanımda olan bilgisayarda bulunan açık bir sosyal medya hesabına ait görüntüler
  • Ortak telefon hattının fatura dökümleri

Yargıtay, bazı kararlarında bu tür kayıtları özel hayatın gizli alanından uzak kabul ederek değerlendirmeye uygun bulmuştur. Ancak kişisel alan farklıdır; kişisel telefon, şifreli hesaplar, kişisel dolap gibi alanlara müdahale gizlilik ihlali oluşturabilir.

Bu ayrım, pamuk ipliği kadar ince görünse de kararın omurgasını belirleyen unsurlardan biridir.

Özel durumlar: Gizli kayıtlar, dedektif raporları, HTS kayıtları

Her dava klasik delillerle çözümlenmez; bazı durumlar istisnai nitelik taşır. Bu nedenle hukuki tartışmalar çoğu zaman şu alanlarda yoğunlaşır:

1. Gizli Ses ve Görüntü Kayıtları

Eşin rızası olmadan yapılan kayıtlar genellikle hukuka aykırı kabul edilir. Ancak bazı Yargıtay kararları, aile içi şiddet gibi hayat ve güvenlik riski bulunan durumlarda bunu farklı değerlendirmiştir. Bu istisna, her dosyada geçerli sayılmaz; olayın yapısı, tehlikenin niteliği ve kayıt alma amacı önem taşır.

2. Dedektif Raporları

Dedektif tutmak hukuken yasaklanmış bir eylem sayılmaz, fakat bu yolla elde edilen bilgiler yasal şekilde elde edilmemişse raporun içeriği çoğu zaman mahkemede dikkate alınmaz. Raporda belgelenmiş fotoğraflar, takip kayıtları ya da gözetim görüntüleri, hukuka uygun elde edilmemişse dosyada etkisiz kalabilir.

3. HTS Kayıtları

HTS kaydı (halk arasında telefon görüşme ve konum kayıtları) kusur belirleme sürecinde bazen kullanılır. Fakat bunların alınması genellikle savcılık veya mahkeme kararı gerektirir. Tarafların kendi imkânlarıyla bu verileri talep etmesi sınırlı şekilde mümkündür. Ayrıca HTS kaydı konuşmanın içeriğini göstermez; yalnızca iletişim ve konum ilişkisini ortaya koyar.

Delil hukuku, boşanma davalarında adeta ince bir makasla kumaş kesmek gibidir; her hamle dosyanın şeklini değiştirir. Bundan sonraki başlıkta delil sunma sürecinin nasıl işlediğini birlikte inceleyebiliriz.

Delil Sunma Süreci, Usul ve Süreler

Boşanma davası yalnızca “delilin varlığı” üzerinden ilerlemez; bu delillerin hangi aşamada, hangi usule göre, hangi süre içinde sunulduğu da sürecin omurgasını oluşturur. Tıpkı bir satranç oyununda taşları zamanında ve doğru konumda hareket ettirmek gibi, hukuki süreçte de delil stratejisi zamanlama ile güç kazanır. Çünkü mahkeme, süresinde sunulmayan delilleri çoğu zaman değerlendirme alanının dışında bırakır ve bu durum tarafın elindeki en güçlü kanıtın bile etkisini azaltır.

Ön inceleme duruşması ve 2 haftalık delil bildirme süresi

Boşanma davasının ilk evrelerinden biri ön inceleme duruşmasıdır. Bu aşamada tarafların iddia ve savunmaları çerçevesi çizilir, uyuşmazlık konuları belirlenir, tarafların dayanacağı deliller tespit edilir.

HMK m.140 bu sürecin işleyişine temel oluşturur. Bu madde doğrultusunda ön inceleme duruşmasında deliller açıkça belirtilir ve mahkeme, taraflara eksik delillerini bildirmeleri için iki haftalık süre tanır. Bu süre, mahkeme tarafından verilen kesin süre niteliği taşır. Süre dolduktan sonra yeni delil sunmak çeşitli kısıtlamalara tabi şekilde değerlendirilir.

Bu iki haftalık süreyi sadece bir takvim aralığı gibi düşünmek, çoğu zaman hatalı olur. Çünkü bu süre:

  • Tanık listesinin belirlenmesi
  • Belgelerin toplanması
  • Dijital kayıtların doğrulanması
  • Bilirkişi başvurusu gerektiren konuların tespiti

gibi pek çok hazırlığı içinde barındırır. O süre, bazen hızla akan bir nehir gibi ilerler.

Dilekçe, delil listesi, tanık listesi hazırlığı

Delil sunma yalnızca evrakı mahkemeye iletmekten ibaret sayılmaz; bu dosyanın nasıl sunulduğu da stratejik önem taşır. Çünkü mahkeme, delili sadece içeriğine göre değil, bağlamına göre değerlendirir.

Hazırlık sürecinde dikkat edilen başlıca unsurlar:

  • Dilekçede olayların kronolojik aktarımı
    (halk arasında yaşananların sırayla anlatılması)
  • Delillerin her iddia ile ilişkilendirilmesi
    Örneğin: “Şiddet iddiası → X tarihli adli rapor”
  • Tanık listesinin düzenli sunulması
    Tanıkların olayı bizzat gözlemlemiş kişiler arasından seçilmesi önem taşır.
  • Dijital verilerin doğrulanabilir formatta sunulması
    Ekran görüntüsü + tarih + doğrulama + gerektiğinde bilirkişi talebi

Bu süreci, ham maden cevherinin işlenip altın haline dönüşmesi gibi düşünebiliriz. Veriler ham hâlde anlam taşır; fakat doğru sunulduklarında kararın eksenini değiştiren etkiye ulaşır.

Sonradan delil sunulması mümkün mü?

Taraflar bazen dava başladıktan sonra yeni bilgiye ulaşır ya da önce sunamadıkları belgeleri sonradan tamamlamak ister. Bu durum HMK m.145 kapsamında sonradan delil sunma olarak değerlendirilir.

Ancak bu hüküm, geniş kapılar açan bir serbestlik alanı sunmaz; istisnai bir mekanizma niteliği taşır. Mahkeme, yeni delilin neden önce sunulamadığını ve yargılamaya katkı sağlayıp sağlamayacağını değerlendirir. Şu hallerde daha çok kabul alanı bulur:

  • Yeni ortaya çıkan belgeler
  • Tarafın daha önce erişim imkânı bulunmayan kayıtlar
  • Kamu kurumlarından geç ile gelen bilgi ve tutanaklar
  • Çocuğun durumu gibi değişken süreçlerde ihtiyaç duyulan raporlar

Ancak şu durumlarda mahkeme çoğu zaman olumsuz yaklaşır:

  • Sürecin uzatılması amacı güden talepler
  • Daha önce sunulabilecek belgelerin geç bildirilmesi
  • Kasti geciktirme izlenimi veren başvurular

Hakimlerin zihnindeki ana ilke şudur:

“Yargılamanın sağlıklı ilerlemesine katkı sunan delil değerlidir; süreci tıkayan her bilgi gereksiz yük hâline gelir.”

Sonradan sunulan deliller, bazen dosyayı güneş ışığı gibi aydınlatır; bazen gölgede kalan iddiaları netleştirir. Bu hamlenin doğru yerde yapılması, davanın başarısı açısından stratejik önem taşır.

Gerçeğin Yola Çıktığı Nokta Delildir

Boşanma davası, yalnızca bir evliliğin resmi olarak sona ermesi anlamı taşımaz; geçmişte yaşananların hukuk diliyle yeniden inşa edildiği bir süreçtir. Deliller ise bu sürecin pusulası gibi çalışır. Bazen yıllarca söylenmemiş bir cümlenin gölgesinde kalmış olayları gün yüzüne çıkarır, bazen sessiz kalmış tanıkların ifadeleriyle hakikati şekillendirir. Sunulan her belge, her mesaj, her tanık anlatımı hâkimin zihninde bir tablo oluşturur; tablo tamamlandığında karar ortaya çıkar.

Bu noktada unutulmaması gereken şey, her delilin yalnızca içeriğiyle değil, nasıl elde edildiği, hangi aşamada sunulduğu, hukuka uygun biçimde dosyaya yerleştirilip yerleştirilmediğiyle anlam kazandığıdır. Delil stratejisi, bir davanın gidişatını kökten değiştirebilen bir manivela gibi. Doğru kullanıldığında adalet mekanizmasının çalışmasına ışık tutar; zamanlama, hazırlık ve usul başarının görünmeyen mimarı olur.

Hukuki süreçler bazen karmaşık hissettirse de bilgi sahibi olmak yolun en güvenilir pusulasıdır. Eğer bu yazıdaki bilgiler sana iyi bir başlangıç sunduysa, konuyu daha geniş bir çerçeveden incelemek için şu yazılara da göz atabilirsin:

Boşanma Hukukunda Son Değişiklikler

Anlaşmalı ve Çekişmeli Boşanma Arasındaki Farklar

Boşanma Hukuku Avukatına Ulaşın!

İletişime Geçmek İçin Tıklayın!

En İyi Boşanma Avukatı
En İyi Boşanma Avukatı iletişim
anlaşmalı boşanma davası sık sorulan sorular

Sık Sorulan Sorular

  • Boşanma davasında bir belgeyi mahkemeye nasıl sunabilirim?

    Belge sunma işlemi genellikle dava dilekçesiyle başlar; dilekçede her iddianın dayandığı belge veya kayıt açıkça belirtilmeli (örneğin “X tarihi banka dökümüyle işlenen para çekimleri”) ve ön inceleme duruşmasından önce ya da duruşmada mahkemeye teslim edilmelidir. Ardından mahkeme, ön inceleme duruşmasında verilen iki haftalık delil bildirme süresi içinde bu belgeleri dosya içerisine alır. Sunulan belgenin hukuka uygun elde edilmiş olması, yani rızasız giriş, şifre kırma gibi yöntemlerden uzak olması gerekir. (Hukuki dayanak: Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.119/1-e-f ve m.140)

  • Boşanma davasında üçüncü kişinin bilgileri delil olarak alınabilir mi?

    Evlilik dışı ilişki, banka hareketi ya da telefon kayıtları gibi hususlarda üçüncü kişinin bilgileri gündeme gelebilir. Bu durumda mahkeme, ilgili kişiden tanık olarak beyan alabilir veya görüntü, yazışma gibi kayıtları talep edebilir. Ancak bu kayıtların üçüncü kişinin özel hayatını hukuka aykırı şekilde ihlal eden yöntemlerle elde edilmiş olmaması gerekir. Aksi takdirde hukuka aykırı delil sayılır ve mahkemede geçerlilik kazanmaz. (Hukuki dayanak: HMK m.189/2)

  • Boşanma davasında sunulan delilin geçerlilik süresi var mı?

    Türk hukukunda delilin “geçerlilik süresi” diye net bir zaman sınırı yoktur; ancak uygulamada olayın üzerinden geçen süre delilin etkililiğini azaltabilir. Özellikle şiddet, aldatma gibi iddialarda olayın kısa sürede raporlanması ya da tespit edilmesi, delilin ispat gücünü artırır. Ayrıca, ön inceleme duruşmasından sonra açılan 2 haftalık delil bildirme süresi içinde delil sunulması gerekir; bu süre kaçırılırsa ilgili delil kullanılmayabilir.

  • Boşanma davasında delil karartma yaparsam ne olur?

    Taraflardan biri, delilleri yok eder, siler veya ulaşılmasını engellerse bu eylem hukuki açıdan ciddi sonuçlar doğurabilir. Türk Ceza Kanunu’nda (örneğin TCK m.281 ve bağlı düzenlemeler) delil karartma için hapis cezası öngörülmüş olabilir. Mahkeme açısından ise delil karartma, tarafın güvenilirliğini zedeler ve kusur oranının belirlenmesinde olumsuz etki yaratır. Bu yüzden delilleri zamanında ve hukuka uygun olarak sunmak stratejik bir önceliktir.

  • Anlaşmalı boşanma davasında delil sunma zorunlu mu?

    Anlaşmalı boşanmada taraflar evlilik birliğini karşılıklı rıza ile sona erdirir ve protokol düzenler. Bu durumda klasik çekişmeli boşanmadaki gibi kusur ispatı ve geniş delil yükümlülüğü genellikle söz konusu değildir. Fakat protokolde yer alacak nafaka, velayet, mal paylaşımı gibi düzenlemeler varsa; bu düzenlemeleri destekleyecek belgeler sunmak fayda sağlar. Delil sunumu tamamen yok sayılmaz, yalnız kapsamı çekişmeli dava kadar geniş değildir.

logo-footer