kira hukukunda ev sahibinin hakları

Bir evin kapısı kapanırken, içeride yalnızca kiracı bulunmaz, aslında görünmeyen bir “hukuk” da yerleşir. Kira sözleşmesi (yani kiracının belirli bir bedel karşılığında evi kullanma hakkı) taraflar arasında bir denge vaadi gibidir; fakat her denge gibi, zamanla sarsılabilir. İşte Kira Hukukunda Ev Sahibinin Hakları, tam da bu dengenin kırıldığı anlarda devreye girer. Ev sahibi, görünüşte yalnızca dört duvarın maliki olsa da aslında kanunla şekillenmiş hakların koruyucusudur. Türk Borçlar Kanunu’nun 310 ve devamı maddeleri (TBK m.310–356) bu ilişkinin çerçevesini çizer; ancak her madde, bir kural olmanın ötesinde, aynı zamanda “nasıl bir denge gözetilmelidir?” sorusuna verilen hukuki bir cevaptır.

Peki neden bu konu bu kadar önemlidir? Çünkü Türkiye’de konut kiralarının yıldan yıla ortalama %40’ın üzerinde arttığı bir piyasada (TÜİK 2024 verilerine göre) hem kiracının hem de ev sahibinin sınırlarını bilmesi artık bir lüks olmaktan çıkıp, hayati bir gereklilik olmuştur. Ev sahibinin tahliye hakkı (kiracıyı belirli koşullarda evden çıkarma hakkı), kira artışı (her yıl TÜFE oranıyla sınırlı zam yapma imkânı), depozito (kiracının olası zararlarını karşılamak için alınan güvence bedeli) gibi terimler yalnızca soğuk hukuk ifadeleri olarak kalmaz; milyonlarca kişinin gündelik hayatını şekillendiren kavramlardır.

Bir başka açıdan bakarsak, “Kira Hukukunda Ev Sahibinin Hakları” sadece yasaların, aynı zamanda vicdanın da sınandığı bir alandır. Çünkü hukuk burada yalnızca paragraf olmanın ötesinde, bir tür denge terazisidir. Kimi zaman kiracının yaşam hakkıyla ev sahibinin mülkiyet hakkı karşı karşıya gelir; kimi zaman da bir noter ihtarı (resmî uyarı yazısı) bir ailenin taşınma kararını belirler. Bu makalede, o terazinin iki kefesinden biri olan ev sahibinin haklarını, sade ama derin bir dille; hukukî temelleriyle ve halkın anlayacağı açıklıkta anlatacağız. Çünkü bilgi, gücünü yalnızca bilenden almaz, aynı zamanda doğru anlayandan da alır.

Ev Sahibi Hangi Durumlarda Kiracıyı Tahliye Edebilir?

Kimi zaman bir evin duvarları sessiz kalmaz; içinde yaşanan uyuşmazlıkların sesi, noter kapısına kadar gider. Tahliye (yani kiracının evi boşaltması) süreci hem ev sahibinin hakkını hem kiracının yaşam alanını korumaya çalışan hassas bir denge gibidir. Türk Borçlar Kanunu (TBK) bu konuda oldukça nettir; her tahliye isteği, belirli kanuni sebepler ve usuller çerçevesinde olmalıdır. Yani “canım çıktı” diyerek kapı kilidi değiştirilemez zira hukuk, öfke yerine delile inanır. Bu haklar dört temel başlıkta toplanır: kira süresinin sonunda 10 yıllık uzama hakkı, tahliye taahhüdü (kiracının yazılı olarak çıkmayı kabul ettiği belge), kira ödememesi veya iki haklı ihtar ve ihtiyaç/tadilat gerekçeleri. Şimdi gel, bu yolların her birine biraz yakından bakalım.

10 Yıllık Uzama – TBK 347 / Bildirim Süreleri

Türk Borçlar Kanunu’nun 347. maddesi, adeta zamanın akışını düzenleyen bir saat gibi işler. Eğer belirli süreli kira sözleşmesi sona ermişse, kiracı her yıl sözleşmeyi birer yıllık sürelerle uzatma hakkına sahiptir. Ancak bu hak sonsuza kadar sürmez; 10 yıllık uzama süresi dolduğunda, ev sahibi artık sözleşmeyi sebep göstermeden sonlandırabilir. Burada kritik detay şudur: Ev sahibi, sözleşmenin bitiminden en az 3 ay önce kiracıya yazılı bildirim yapmalıdır. Aksi hâlde, sözleşme kendiliğinden bir yıl daha uzar. Basitçe anlatırsak; ev sahibi 10 yıl sabreder, sonra “artık bu evi geri almak istiyorum” diyebilir; ama bunu sessiz bir şekilde yapmak yerine, noter aracılığıyla yazılı bir şekilde söylemelidir. Birçok ev sahibi bu hakkı bilmediği için, 12–15 yıldır aynı kiracısıyla yaşamaya devam eder Oysa TBK m.347, “sabırla bekleyen ev sahibine” yasal bir çıkış kapısı sunar.

Tahliye Taahhüdü – Geçerlilik Şartları, 1 Aylık Başvuru

Tahliye taahhüdü, halk arasında “kiracının kendi rızasıyla çıkacağına dair imzalı söz” olarak bilinir. Ancak bu sözün hukuken geçerli olabilmesi için üç şart vardır:

  • Kiracı tarafından bizzat imzalanmalı,
  • Kira sözleşmesinden sonra verilmiş olmalı (sözleşmeyle aynı gün olmamalı),
  • Ve tahliye tarihi açıkça belirtilmelidir.

TBK madde 352/1 uyarınca, belirtilen tahliye tarihinden itibaren 1 ay içinde ev sahibi dava açarsa, tahliye kesinleşir. Bu 1 aylık süreyi kaçırırsa, o belge bir kâğıt parçasından öteye geçemez. Örnek: Kiracı “1 Temmuz 2025’te çıkacağım” diye taahhüt verdiyse, ev sahibi en geç 1 Ağustos 2025’e kadar dava açmalıdır. Bu madde, aslında tarafların sözlerine sadık kalmasını sağlayan bir “hukuki güven sözleşmesi” gibidir. Çünkü yazı sabırlıdır ama süre acımasızdır.

Kira Ödenmemesi – 30 Gün Süre, İki Haklı İhtar

Kira ödenmemesi hâli, tahliye davalarının en yaygın gerekçesidir. TBK madde 315, kiracıya 30 günlük bir ödememe süresi tanır: ev sahibi önce noter aracılığıyla ihtar gönderir ve bu sürede borç ödenmezse sözleşmeyi feshedebilir. Fakat iş bununla da bitmez. İki haklı ihtar kuralı (TBK m.352/2) der ki: kiracı aynı kira yılı içinde iki kez ödemeyi geciktirirse, ev sahibi bu iki ihtarı belgeleyip sözleşmenin bitiminde tahliye davası açabilir. Halk arasında, “İki kere kira gecikti, evden atabilir mi?” diye sorulan durum tam da budur. Cevap: Evet, ama yıl içinde iki ayrı ihtar şartıyla. Bu kural, düzenli ödeme alışkanlığı olmayan kiracılara karşı ev sahibinin “sürekli mağdur olmasını” önler. Hukuk burada sabır yerine istikrarı ödüllendirir.

İhtiyaç / Tadilat – “Esaslı Tadilat” Şartı

Bazen ev sahibi evi kendisi, çocuğu ya da ebeveyni için kullanmak ister. İşte bu durumda “ihtiyaç nedeniyle tahliye” gündeme gelir (TBK m.350). Ancak mahkeme “bu ihtiyaç gerçekten samimi mi?” diye sorar. Yani “evimi oğlumun düğününde kullanacağım” bahanesi yetmez; gerçek, samimi ve sürekli bir ihtiyaç olmalıdır. Bir diğer durum ise esaslı tadilattır (TBK m.350/2): Eğer evin onarımı veya yenilenmesi sırasında kiracının oturması fiilen imkânsız hale geliyorsa, ev sahibi tahliye isteyebilir. Fakat burada “esaslı” kelimesi önemlidir; boya, badana, parke değişimi gibi küçük işler bu kapsama girmez. Basitçe: “Evi komple yıkıp yeniden yapacağım” diyorsan evet, tahliye mümkün. Ama “mutfağı yenileyeceğim” diyorsan, hayır. Tahliye sonrası evin aynı koşullarda 3 yıl içinde başka birine kiralanması, eski kiracının tazminat isteme hakkını doğurur. Çünkü hukuk, “ihtiyacı bahane edenlere” karşı da adil davranır.

Özetle:

  • 10 yıllık uzama → 3 ay önce yazılı bildirimle tahliye hakkı.
  • Tahliye taahhüdü → 1 ay içinde dava şartı.
  • Kira ödenmemesi → 30 gün süre + iki haklı ihtar.
  • İhtiyaç/tadilat → samimi gerekçe ve esaslı onarım şartı.

Her biri ayrı bir dava nedeni; her biri sabır, belge ve doğru zamanlamayla anlam kazanır. Çünkü tahliye, bir kilidin açılmasıyla kalmaz, bir hakkın açılmasıdır ve her hak, hukukun anahtarıyla açılır.

Kira Artışı ve Uyarlama: Ev Sahibinin Zam Hakkı Nerede Başlar, Nerede Biter?

Bir zamanlar bir daire vardı; o dairenin kirası, bir bardak çay parası kadardı. Şimdi aynı dairenin kirası, neredeyse bir maaş. İşte bu çarpıcı tablo, kira artışı kavramının yalnızca ekonomik bir konu olmaktan çıkıp, psikolojik bir mesele hâline geldiğini gösteriyor. Ev sahipleri “Benim hakkım olanı istiyorum” derken, kiracılar “Ben artık nefes alamıyorum” diyor. Peki hukuk bu iki sesin arasında nasıl bir denge kuruyor? Bu dengeyi kuran terazinin adı; TÜFE sınırı ve uyarlama davasıdır. Yani hem kısa vadede bir fren hem uzun vadede bir düzeltme mekanizması var.

TÜFE Sınırı ve 5 Yıl Sonrası Uyarlama Davası

Türk Borçlar Kanunu’nun madde 344 hükmü, kira artışında “ölçülü ol” diyen bir uyarı gibidir. Kanuna göre, konut ve çatılı işyeri kiralarında kira artışı, bir önceki yılın TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) oranını geçemez. Bu oran, her ay Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanır ve ev sahibi, artışı bu oranla sınırlamak zorundadır. Halk arasında TÜFE oranı, “devletin ilan ettiği yıllık zam tavanı” olarak bilinir. Ancak önemli bir nüans vardır: Taraflar sözleşmede “kira TÜFE oranında artar” şeklinde bir madde koymamış olsa bile, kanun bu sınırı kendiliğinden uygular. Yani “anlaşmamızda yazmadı” bahanesi geçersizdir, yasa doğrudan devreye girer.

Peki beş yıl sonra ne olur? İşte burada devreye uyarlama davası (TBK m.344/3) girer. Eğer sözleşme beş yılı aşmışsa, ev sahibi (veya kiracı), kira bedelinin “emsallere göre fahiş derecede düşük veya yüksek” olduğunu iddia ederek mahkemeden yeni bir kira bedeli tespiti isteyebilir. Hâkim burada TÜFE’ye bakmaz; onun yerine emsal kiralar, dairenin konumu, değer artışı gibi kriterleri dikkate alır.

Yani özetle:

  • İlk 5 yılda: TÜFE oranı sınır.
  • 5 yıldan sonra: “Rayiç değer” (piyasa ortalaması) devreye girer.

Bu düzenleme, kira ilişkisini zamana karşı korur. Çünkü beş yıl boyunca ekonomik şartlar değişir, şehir büyür, mahalle değerlenir; dolayısıyla ev sahibinin “makul bir artış” talebi artık hukuken de meşru hale gelir.

Fahiş Kira İddiası – İspat, Emsal

Son yıllarda “fahiş kira artışı” neredeyse gündelik bir kavga konusu haline geldi. Kimine göre kiracı fırsatçı, kimine göre ev sahibi açgözlü. Ama hukuk, kimseyi suçlamaz; sadece kanıt ister. Bir kira artışının “fahiş” (yani aşırı, adaletsiz) sayılabilmesi için, ev sahibinin talep ettiği bedelin emsal kiraların çok üzerinde olması gerekir. Mahkemeler bu durumda çevredeki benzer konutların kira bedellerini, gayrimenkul değer artış oranlarını ve TÜİK verilerini dikkate alır. Basit anlatımıyla: Aynı apartmanda benzer daireler 20.000 TL’ye kiralanıyorsa, sen 40.000 TL istiyorsan, bu “fahiş” sayılır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin (E.2023/2761, K.2023/4829) kararında da belirtildiği gibi, emsal değer tespiti yapılmadan “fahiş kira” iddiası soyut kalır. Mahkeme bilirkişi aracılığıyla yerinde inceleme yapar, çevredeki fiyatlarla karşılaştırır.

Bir diğer önemli nokta da “kira tespit davası” ile “fahiş artış” iddiasının farkıdır. İlki, beş yılı geçmiş sözleşmelerde yeni kira belirlemek içindir; ikincisi, aşırı artış talebine karşı koruma sağlar.

Halk arasında; “Ev sahibi kafasına göre zam yaptı, ne yapabilirim?” sorusunun cevabı tam da burada gizli:

  • TÜFE sınırını aştıysa → yazılı itiraz + dava
  • 5 yılı geçtiyse → uyarlama davası
  • Emsalden çok fazlaysa → fahiş artış iddiası

Yani;

  • TÜFE oranı ilk 5 yılın kalkanıdır.
  • Uyarlama davası 5 yıldan sonra devreye girer, piyasayı dengeye getirir.
  • Fahiş artış iddiası, yalnızca duyguyla kalmaz, emsalle ve kanıtla ispatlanır.

Kira artışı, hukukta bir sayıdan ibaret olmayıp, bir “denge sanatı”dır. Ne kiracının nefesini kesmek ne ev sahibinin hakkını yok saymak gerekir. TBK 344’ün satır aralarında gizli olan mesaj basittir: “Zam yaparken adil ol, çünkü adalet en sağlam duvarı bile ayakta tutar.”

Depozito ve Zarar: Hangi Hallerde Mahsup veya Tazminat İsteyebilirim?

Ev sahibiyle kiracının arasındaki görünmez ip, çoğu zaman “güven”dir. İşte depozito (güvence bedeli) tam da bu güvenin hukuki formudur. Yani ev sahibinin “Benim malım zarar görmesin” kaygısının, kiracının da “Haksız bir talep gelmesin” endişesinin ortak sigortasıdır. Ancak bu sigorta, keyfi şekilde bozdurulamaz. Çünkü her güvence, kanunla sınırlanmıştır. Türk Borçlar Kanunu’nun 342. maddesi, ev sahibinin kiracıdan alabileceği güvence miktarını ve nasıl saklanacağını net biçimde düzenler. Bu maddeyi bilmeyen çoktur, ama bilen bilir: küçük bir ayrıntı, büyük bir hukuki fark yaratır.

En Fazla 3 Kira – Vadeli Hesap Kuralı

Kanun açık konuşur; ev sahibi en fazla 3 aylık kira bedeli kadar depozito alabilir (TBK m.342/1)142. Yani 10.000 TL’lik bir kira sözleşmesinde en fazla 30.000 TL depozito istenebilir1. “Ben 6 kira peşin isterim, öyle güvenli olur” demek, hukuken geçerli bir yaklaşım oluşturmaz; bu fazlalık geri istenebilir.

Daha da önemlisi, kanun bu parayı ev sahibinin eline bırakmaz. TBK m.342/2 der ki: “Depozito, kiracının açtıracağı bir vadeli banka hesabına yatırılır ve bu hesap kiracının adına olur.”Halk arasında: Bu uygulamaya genellikle “emanet hesap” denir. Ev sahibi bu hesaptaki paraya dokunamaz; sadece kira ilişkisi sona erdiğinde ve varsa zararlarını ispatladığında, banka aracılığıyla bu parayı talep edebilir. Banka, iki taraftan da yazılı onay veya mahkeme kararı olmadan depozitoyu serbest bırakmaz. Böylece kanun hem ev sahibini hem kiracıyı aynı terazide tartar.

Özetle:

  • Depozito → En fazla 3 kira.
  • Hesap → Kiracı adına, vadeli ve blokeli.
  • Geri ödeme → Tarafların mutabakatı veya mahkeme kararıyla.

Birçok kişi bu hesabı açtırmadan parayı elden verir; işte asıl hatanın kaynağı da budur. Çünkü elden verilen para, ispatlanmadıkça “emanet yerine borç” sayılabilir.

“Olağan Yıpranma” ve İspat

Ev sahibinin en çok karıştırdığı kavramlardan biri budur: zarar ile olağan yıpranma arasındaki fark. Evde yaşayan bir kiracı, yıllar içinde duvarı kirletir, musluk gevşer, parke solar… Bunlar hayatın doğal akışıdır. Hukuk buna “olağan yıpranma” der ve ev sahibinin bunlar için tazminat isteme hakkı yoktur. Ancak kasıtlı veya ihmalkâr davranış sonucu oluşan hasarlar örneğin kırılmış camlar, yanık tezgâhlar, duvar delikleri, tahrip edilmiş tesisatlar artık “zarar” kapsamındadır. İşte o zaman depozitodan mahsup gündeme gelir. Basit anlatımıyla: “Koltuk izi kaldı” olağan yıpranmadır, “Duvar delinmiş, fayans çatlamış” zarardır. TBK doğrudan “olağan yıpranma”yı tanımlamaz; ama Yargıtay 3. HD, 2019/3241 E., 2020/876 K. kararında şu ilke yer alır: “Kiralananın kullanımı sonucu meydana gelen olağan eskime ve yıpranmalar kiracının sorumluluğunda bulunmaz.”

Ev sahibi zararı ispatlamakla yükümlüdür. Bunun için:

  • Teslim tutanağı (ev ilk alındığında nasıl görünüyordu?),
  • Fotoğraf veya video kayıtları,
  • Ekspertiz raporu gibi deliller kullanılır.

Eğer bu belgeler yoksa, iddialar soyut kalır ve mahkeme genellikle kiracı lehine karar verir. Çünkü hukukta kural şudur: “Zarar iddia eden, ispat eder.”Küçük bir tavsiye: Kiracı taşınmadan önce fotoğraflı teslim tutanağı düzenlesin. Ev sahibi, çıkışta aynı şekilde bir tespit yapsın. Bu iki belge hem ilişkileri hem dostlukları kurtarır1.

Depozito aslında bir kefalet yerine bir “güven aynasıdır.”Aynayı kıran tarafın, yansımasını tamir etmesi gerekir. Ama para yerine adaleti rehber alan ev sahibi, sonunda hep kazanır.

Satışta Haklar: Evi Satarsam Kiracıyı Ne Zaman Çıkarabilirim?

Bir evi satmak, çoğu zaman bir dönemin kapanışı gibidir. Ama eğer o evde hâlihazırda bir kiracı oturuyorsa, iş sadece tapuda imza atmakla bitmez; hukuk, “evin içindekini” de hesaba katar. Türk Borçlar Kanunu (TBK), hem satıcı ev sahibini hem de yeni maliki (yeni ev sahibini) korumak için ince bir denge kurar.

Bir evi satarken herkes aynı soruyu sorar: “Kiracı var, ama evi sattım. Şimdi ne olacak?” Cevap: “Her şey, sürelere ve bildirimlere bağlı.”

TBK 310–351 – 1 Aylık Bildirim, 6 Ay Kuralı

TBK’nın 310. maddesi, satılan evin “kiracısıyla birlikte” devredileceğini açıkça söyler. Yani kira sözleşmesi, satışla birlikte yeni malike geçer. Halk arasında: “Kiracı, evi kimin satın aldığıyla meşgul olmaksızın, sözleşmesiyle bağlıdır.”Yeni malik, sözleşmeyi aynen devralır ve “Ben kiracı istemiyorum” diyerek hemen tahliye isteyemez.

Ancak TBK 351. madde, yeni ev sahibine özel bir tahliye hakkı tanır: “Yeni malik, evi kendisi, eşi, altsoyu (çocuğu) veya üstsoyu (anne-baba) için kullanma ihtiyacı varsa, satış tarihinden itibaren 1 ay içinde kiracıya yazılı bildirim yapmalı ve bu bildirimin üzerinden 6 ay geçtikten sonra tahliye davası açabilir.”

Yani süreç şöyle işler:

  1. Evi satın aldın.
  2. Tapu devrinden itibaren 1 ay içinde kiracıya yazılı (tercihen noter aracılığıyla) bildirim yaptın.
  3. Bildirimden sonra 6 ay bekledin.
  4. 6 ay dolduktan sonra ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açtın.

Eğer 1 aylık bildirim yapılmazsa, bu hak düşer ve yeni malik, ancak mevcut sözleşme süresi bitince tahliye davası açabilir. Kısaca; yeni malik sabırlı olmalı ama dikkatli davranmalı; çünkü hukukta “süreyi kaçırmak”, çoğu zaman hakkı kaybetmek anlamına gelir. Bir de “ihtiyacın samimiyeti” aranan temel unsurdur. Mahkeme, “gerçekten oturmak için mi, yoksa yatırım amacıyla mı aldı?” diye sorar. Eğer ev hemen satılırsa veya kiraya verilirse, işte o zaman sorun başlar.

3 Yıl İçinde Başkasına Kiralama Yasağı & Tazminat Riski

TBK madde 355, ihtiyaç nedeniyle tahliye edilen taşınmazların “yeniden kiraya verilmesi” konusunda ev sahibine açık bir sınır koyar: “Ev sahibi, tahliye edilen taşınmazı, eski kiracının rızası olmadan 3 yıl içinde başkasına kiralayamaz.”Bu hüküm, hukukta “kiracıyı kandırarak çıkarma yasağı” olarak bilinir. Halk arasında: “Ben oturacağım deyip de hemen kiraya verirsen, tazminatı ödersin.” Eğer yeni malik bu yasağı ihlal ederse, eski kiracı tazminat davası açabilir. Bu tazminatın miktarı genellikle, eski kira bedeli üzerinden bir yıllık kira tutarına kadar olabilir (mahkeme takdir eder). Bu düzenleme, kötü niyetli ev sahiplerini engellemek için getirilmiştir. Bir evi sırf “daha yüksek kiraya vermek” amacıyla “ihtiyaç” bahanesiyle boşaltmak, artık Yargıtay içtihatlarıyla da cezalandırılan bir davranıştır. Örnek: Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 2021/4135 E. – 2022/1986 K. kararında, “İhtiyaç gerekçesiyle tahliye ettirilen taşınmazın kısa sürede üçüncü kişiye kiralanması, kötü niyetin göstergesidir” diyerek ev sahibini tazminata mahkûm etmiştir.

Özetlersek:

  • Evi sattığında kiracı “otomatik olarak” sözleşmeye bağlı kalır (TBK 310).
  • Yeni malik 1 ay içinde bildirim, 6 ay sonra tahliye davası kuralına uymalı (TBK 351).
  • Eğer bu yolla tahliye edilen ev 3 yıl içinde yeniden kiraya verilirse, eski kiracı tazminat isteyebilir (TBK 355).

Ev satışı, yalnızca bir tapu işlemi olmanın ötesinde, aynı zamanda bir hukuki bayrak devridir. Kiracıyla başlayan sözleşme, yeni malike geçer ama etik devir, sadece kağıtla olmaz, davranışla olur. Hukuk bu noktada fısıldar gibi söyler: “Mülkiyet hakkı değerlidir, ama güven duygusu ondan da değerlidir.”

Hukukun Dili, Adaletin Kalbidir

Bir evin kapısı yalnızca anahtarla açılmaz, hukukun kelimeleriyle açılır. “Kira Hukukunda Ev Sahibinin Hakları” üzerine yaptığımız bu yolculukta gördük ki; hak, sadece kanun maddelerinde yaşamaz, insanın vicdanında da yaşar. Ev sahibinin hakkı, kiracının sorumluluğuyla; kiracının huzuru ise ev sahibinin adaletiyle anlam bulur.

Bugün anladık ki:

  • Tahliye, yalnızca bir “çık” demekten ibaret olmayıp, usule uygun, hakkaniyetli bir süreçtir.
  • Kira artışı, basit bir matematik hesabından ibaret olmayıp, ekonomik gerçeklerle vicdanın buluştuğu bir dengedir.
  • Depozito, bir “parasal teminat” olmaktan çok, taraflar arasındaki güven köprüsüdür.
  • Satışta hak, sadece mülkiyetin imtihanı olmakla kalmaz, dürüstlüğün de sınavıdır.

“Adalet, evi olmayanın sığınağı, evi olanın huzurudur.”Hukuk bir kalkan olmakla kalmaz, aynı zamanda bir pusuladır. Eğer bu yazı sana ev sahipliğiyle ilgili haklarını daha net gösterdiyse, konunun diğer yüzünü de tanımanı öneririm. Çünkü hukuk, yalnızca tek taraflı okunursa eksik kalır.

İlginizi çekebilecek diğer yazılarımız:

Unutma, bilgi gücünü yalnızca bilenden almaz; adil davranandan da alır.

Kira Hukuku Avukatına Ulaşın!

İletişime Geçmek İçin Tıklayın!

en iyi kira hukuku avukatı
en iyi kira hukuku avukatı iletişim
anlaşmalı boşanma davası sık sorulan sorular

Sık Sorulan Sorular

  • Ev sahibi, kiracının haberi olmadan eve girebilir mi?

    Hayır. Kiralananın gösterilmesi/çalışmalar için girilmesi gerekse bile önceden makul süreyle haber verilmesi ve kiracının yararlarının gözetilmesi gerekir (TBK m.319). “Ben evin sahibiyim, istediğim zaman girerim” anlayışı hukuka aykırıdır. Uygulama, yazılı/kanıtlanabilir bildirim yapılmasını önerir.

  • Boya–badana, küçük onarım ve aidatı kim öder?

    Kullanıma bağlı giderler ve olağan bakım kiracıya aittir (elektrik–su–doğalgaz, temizlik, küçük onarımlar). Esaslı onarım/yenileme çoğunlukla ev sahibinin yükümlülüğüdür (TBK m.317, m.341).

  • Kiracı, evi başkasına kiraya verebilir mi?

    Konut ve çatılı işyerlerinde kiraya verenin yazılı rızası olmadan alt kira yapılamaz; kullanım hakkı devri de aynı şekilde yasaklıdır (TBK m.322). Yazılı rıza yoksa, alt kiralama tahliye sebebi doğurabilir.

  • Kiracı vefat ederse kira sözleşmesi ne olur?

    Kiracının ölümü sözleşmeyi kendiliğinden bitirmez; mirasçılar ilişkiye halef olur. Mirasçılar (ve bazı hâllerde kiraya veren) kanuni bildirim sürelerine uyarak en yakın fesih döneminde sözleşmeyi sona erdirebilir (TBK m.333, m.356).

  • Kira sözleşmesini noterden yapmak veya e-Devlet’ten düzenlemek zorunlu mu?

    Zorunlu değil. Kira sözleşmesi yazılı (hatta sözlü) olarak da geçerlidir; noter veya e-Devlet şart değildir. E-Devlet’in “Kira Sözleşmesi İşlemleri” hizmeti pratiklik ve kayıt kolaylığı sağlar ama mecburi değildir.

logo-footer