
Türkiye’de Ticari Marka ve Patent Hakları konusuna girmeden önce bir düşün; bir fikir doğar, sonra o fikri koruma arzusu gelir. Çünkü bir isim, bir sembol, bir buluş bazen yılların emeğini taşır sırtında. Gözle görülmeyen bir varlık olur, ama değeri çoğu zaman bir fabrikanın çeliğinden daha ağır gelir. Türkiye’de ticari marka ve patent hakları bu görünmeyen emeğin zırhıdır, bir kalkan misali üretkenliğin üzerine gerilir, sahibine “bu bana ait” deme hakkı verir.
Marka dediğimiz şey yalnızca bir logo yahut kelime değildir; insanların zihninde yankılanan bir vaattir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğerlerinden ayırt etmeye yarayan her türlü işarettir (m.4). Halk arasında ,“adını kimse karıştırmasın” demektir. Patent ise bambaşka bir hikâyenin kahramanı. O, yeni bir fikrin, teknik bir çözümün ya da mekanik bir zekânın mührü gibidir. Yasa, buluş sahibine belirli bir süre için tek hak tanır (m.82). Kısaca, “ben buldum, önce ben kullanırım” cümlesinin hukuk dilindeki karşılığıdır.
Bazı kelimeler rüzgâr gibidir, eser geçer, ama Türkiye’de Ticari Marka ve Patent Hakları ifadesi bir duvar gibi kalıcıdır. Bu sistem hem bireyin emeğini hem de ülkenin üretim gücünü teminat altına alan bir yapıdır.
Bir kentin sokaklarında gördüğün her tabela, her ürün ambalajı, hatta cep telefonunun köşesindeki küçük bir simge bile bu görünmez düzenin içinde yaşar.
Ve bazen bir girişimcinin sabah kahvesine eşlik eden umut, tescil belgesiyle şekil bulur.
Bazen bir mucidin geceleri çizdiği taslak, patentle nefes alır.
Bu yazı, o karmaşık ama büyüleyici düzeni anlatacak. Yasaların çizdiği çerçeveyi, halkın diline çevirecek. Hukukun soğuk mermerine, insan hikâyelerinin sıcaklığını işleyecek.
Çünkü fikir, korunduğu sürece yaşar; korunmadığında ise hatıraların tozlu raflarında kaybolur.
Türkiye’de Ticari Marka ve Patent Hakları: Kısa Tanım (Farklarıyla)
Bir çiçeğin kokusunu tescil etmek ister misin, ya da yıllarca uğraştığın bir mekanizmanın bir gün başkasının adıyla satıldığını görmek? İşte bu noktada Türkiye’de ticari marka ve patent hakları kavramı sahneye çıkar.
Bu haklar, görünmeyen bir sahiplik belgesi gibidir; birinin emeğine, düşüncesine ve yaratımına sınır çizer. Marka, bir işletmenin mallarını veya hizmetlerini ayırt eden işarettir (6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.4). Halk arasında bu, “ürünümün adı bana ait olsun” anlamına gelir. Patent ise teknik bir buluşun sahibine verilen özel yetkidir (aynı Kanun m.82). Basitçe ifade etmek gerekirse, “ben buldum, kimse izinsiz kullanamaz” demektir.
Marka, bir isim ya da sembolün kimlik kartı gibidir; pazarda yankılanan bir imza. Patent ise bir fikrin çelik kasası. İkisi de yaratıcı emeği korur ama yolları farklıdır: biri zihnin sesini, diğeri zekânın mekanizmasını kayıt altına alır.
Bir markayı korumak, görünür bir yüzü muhafaza etmektir; patenti korumaksa görünmeyeni, soyut olanı tutmaktır. Her ikisi de ekonomi içinde sessiz bir devrim yaratır. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü verilerine göre Türkiye’de her yıl on binlerce marka tescili ve binlerce patent başvurusu yapılır. Bu rakamlar, üretkenliğin görünmeyen nabzıdır.
Ticari marka vs. patent: Ne zaman hangisi?
Bazen bir girişimci kafasında bir isimle uyanır, bazen bir mühendis yeni bir çözümle. İşte o an hangi yola sapacağını bilmek önemlidir.
- Bir ürünün adı, logosu, sloganı varsa ve rakiplerden ayırt edilmesini istiyorsan marka tescili gerekir.
- Eğer yeni bir mekanik düzenek, kimyasal formül veya teknik çözüm geliştirdiysen o zaman patent başvurusu seni korur.
- Kısacası; duygulara hitap eden şey markadır, mantığa dayanan şey patenttir.
Bir kahve markası düşün; adı “Sabah Esintisi”. Bu ad, ambalaj, sembol markayla korunur. Fakat o kahveyi benzersiz yapan özel demleme makinesini sen icat ettiysen, onun için patent gerekir.
Yani bir marka duvarın rengine, patent o duvarın iskeletine benzer.
Bu iki yol çoğu zaman yan yana yürür. Bir şirket aynı anda hem markasını tescil ettirir hem de buluşunu patentle güvence altına alır. Böylece hem adını hem fikrini aynı kalkan altında toplar.
First-to-file sistemi ve temel mevzuat
Türkiye’de sistem, hızlı olanın kazandığı bir yarış gibidir. Buna “first-to-file” (ilk başvuran kazanır) denir.
Yani bir fikrin varsa, onu önce kaydettiren hak sahibi olur. “Ben buldum ama kaydettirmedim” demek koruma sağlamaz. Bu kural 6769 sayılı Kanun’un temel ruhudur.
Bu sistemin amacı, tartışmayı susturup düzeni teşvik etmektir. Herkesin emeği kayıt altına alınsın, kimse “önce ben düşündüm” kavgasına girmesin.
Başvurular Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından değerlendirilir. Kurum, bir hakemin titizliğiyle dosyaları inceler, benzerleri ayıklar, itirazlara süre tanır.
Temel mevzuat şu sütunlar üzerine kurulu:
- 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu – ana çatı.
- Marka Bülteni ve TÜRKPATENT Yönetmelikleri – uygulama detaylarını düzenler.
- Paris Sözleşmesi ve TRIPS Anlaşması – uluslararası korumanın temellerini oluşturur.
Bir anlamda sistem, bir saat mekanizması gibi işler. Her dişli (kanun maddesi) bir diğerine tutunur, böylece hem marka hem patent düzeni tıkır tıkır döner.
Geç kalanın saati durur, erken davrananın adı tarihe kazınır.
Marka Tescil Süreci (Türkiye)
Bir fikir bazen bir isimde saklanır, o isim bir markaya dönüşür ve markayla birlikte bir hikâye başlar. Türkiye’de marka tescil süreci, bu hikâyenin hukuki bir ömür kazanma yolculuğudur.
Kimi zaman bir ressamın imzası gibi zarif, kimi zaman bir tüccarın damgası kadar belirgindir. Bununla birlikte her durumda marka tescili (resmî kayda alınma işlemi) o ismi korumanın tek güvenilir yoludur.
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre tescil edilmiş bir marka, sahibine on yıl süreyle koruma sağlar (m.23). Yenilenebilir, devredilebilir, lisans verilebilir. Halkın anlayacağı dille söylemek gerekirse, “adına sahip çıkma hakkı”dır bu.
Ama bu hak, dilek gibi düşünülüp tutulmaz; resmi başvuru, inceleme, itiraz ve tescil basamaklarından geçerek olgunlaşır.
Tescil edilebilir işaretler ve Nice sınıflandırması
Bir markanın tescil edilebilmesi için önce “ayırt edici” olması gerekir. Yani o işaret, diğerlerinden seçilebilir olmalıdır.
6769 Sayılı Kanun’un 4. maddesi açıkça söyler: “Kişi adları, sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, malların biçimleri ve ambalajları” marka olabilir.
Gelgelelim halk arasında “her şeyi marka yaparım” düşüncesi geçerli değildir. Çünkü kanun der ki, ayırt edici olmayan, tanımlayıcı veya kamu düzenine aykırı işaretler tescil edilmez.
Marka tescili başvurularında sınıflandırma sistemi Nice Anlaşması’na göre yapılır.
Bu anlaşma, malları ve hizmetleri 45 sınıfa ayırır:
- 1–34 arası sanayi ve üretimle ilgili mallar,
- 35–45 arası ise hizmet sınıflarıdır.
Bir örnekle:
- “Parfüm” için 3. sınıf,
- “Restoran hizmeti” için 43. sınıf kullanılır.
Yani bir marka başvurusunda doğru sınıfı seçmek, hedefi vurmak gibidir. Yanlış sınıf seçimi, markanın koruma alanını daraltır.
Bazı markalar tek sınıfta tescil edilir, bazıları çoklu sınıfta. Ticaretin temposuna göre strateji belirlenir.
Başvuru → İnceleme → Yayım → İtiraz (2 ay) → Tescil
Marka tescil süreci, bir nevi maraton gibidir. Her adımı dikkat ister, çünkü bir hata markayı geri döndürebilir.
- Başvuru:
İlk adım TÜRKPATENT’e elektronik ortamda yapılır. Başvuru dosyasında marka örneği, mal/hizmet listesi, ücret dekontu bulunur.
Bu aşamada tarih önemlidir; çünkü “first-to-file” prensibiyle (ilk başvuranın önceliği) hak sırası belirlenir. - Şekli İnceleme:
Kurum, başvurunun eksik olup olmadığını kontrol eder. Eksik varsa tamamlatma süresi verir. Bu aşama genellikle kısa sürer, ama dosyanın düzgün hazırlanması süreci hızlandırır. - Esas İnceleme:
Kanunun 5. maddesine göre marka, mutlak ret sebepleri yönünden değerlendirilir. Yani “bu işaret hiç tescil edilemez mi?” sorusuna yanıt aranır. - Yayım:
Uygun görülen marka, Resmî Marka Bülteni’nde yayımlanır. Bu, kamusal bir ilan gibidir.
Herkes markayı görür, isterse itiraz eder. - İtiraz Süresi (2 ay):
Üçüncü kişiler yayım tarihinden itibaren iki ay içinde itiraz edebilir (SMK m.6 ve m.17).
Örnek olarak “benzer bir markam var, karışıklık yaratır” diyen bir işletme bu sürede itirazını sunar. - Tescil:
İtiraz olmazsa ya da reddedilirse marka tescil edilir, sicile kaydedilir, belge düzenlenir.
İşte o an, bir fikrin hukuki kimliği doğar.
Bu proses ortalama 7–9 ay arasında tamamlanır; itiraz olursa uzayabilir.
Kimi zaman bu yolculuk sabır ister, çünkü her aşama ince bir dengede ilerler.
Reddin mutlak/nispî sebepleri (örneklerle)
Tescil başvurusu her zaman onaylanmaz. Bazen bir kelimenin fazlasıyla genel olması, bazen bir sembolün başka bir markayla karışma ihtimali reddin sebebidir.
Kanun bu gerekçeleri iki başlıkta toplar:
Mutlak ret sebepleri (SMK m.5)
Yani her durumda engel oluşturan nedenlerdir:
- Ayırt edici niteliği olmayan işaretler (örnek: “Kahve” kelimesini tek başına kahve markası yapmak mümkün olmaz).
- Malların cinsini, niteliğini, miktarını doğrudan belirten ifadeler (örnek: “Tatlı Şeker” şeker markası için).
- Kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı işaretler.
- Devlet armaları, bayraklar veya uluslararası kuruluş amblemleri.
Nispi ret sebepleri (SMK m.6)
Bunlar, başka bir markayla benzerlikten kaynaklanan itirazlardır:
- Önceden tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış bir markaya benzerlik.
- Tüketici nezdinde karışıklık ihtimali yaratma.
- Tanınmış markaların kötüye kullanılması.
Bir örnek:
Bir girişimci “KolaKız” adını içecek markası olarak tescil ettirmek isterse, “Coca-Cola” markasının sahipleri itiraz edebilir. Çünkü ses, anlam ve görsel benzerlik karışıklık doğurabilir.
Bir başka örnek:
“Anadolu Bank” adına benzer “AnadolBank” gibi bir başvuru da nispi ret kapsamına girebilir. Dolayısıyla, marka tescil süreci hem sanat hem stratejidir.
Bir ressamın tuvalinde renk seçmesi ne kadar önemliyse, bir işletmenin marka seçimi de o kadar önem taşır. Çünkü marka yalnızca bir kelime değildir; bir hikâyenin, bir emeğin ve bir itibârın sembolüdür.
Patent Başvurusu ve Koruma (20 Yıl)
Bir fikrin doğuşu bazen bir kıvılcımla başlar; bir sabah uyanır, “acaba şöyle olsa çalışır mı?” diye düşünürsün. O düşünce bir çizime, o çizim bir prototipe dönüşür. Sonra bir gün fark edersin ki, artık seninle birlikte başkalarının da sahip olmak için çabaladığı bir buluşun var. İşte o anda patent başvurusu sahneye çıkar. Bu evre, yaratıcı zekânın hukuki bir kaleye sığınma yolculuğudur.
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 82. maddesi patenti, “buluş sahibine, buluş konusu ürünü belirli bir süre boyunca üretme, kullanma, satma veya ithal etme hakkı tanıyan belge” olarak tanımlar. Bu süre 20 yıldır ve sürenin başlangıcı başvuru tarihidir.
Yani bir patent, yalnızca bir belge olarak kalmaz; bir mucidin hayalini yirmi yıl boyunca koruyan bir zırha dönüşür. Halkın dilinde söylersek, “ben buldum, başkası izinsiz kullanamaz” demenin resmî hâlidir.
Yenilik / Buluş Basamağı / Sanayiye Uygulanabilirlik
Her fikir patentlenebilir mi? Hayır, çünkü patent koruması yalnızca üç ana koşulu karşılayan buluşlara tanınır.
Bu koşullar tıpkı bir kapının üç kilidi gibidir:
- Yenilik (Novelty):
Buluş, daha önce dünyanın hiçbir yerinde kamuya açıklanmamış olmalıdır. Yani “ben ilk defa söylüyorum” diyebilmek gerekir. Bir örnek verelim aynı çözüm daha önce bilimsel bir makalede yer aldıysa artık yenilik özelliği ortadan kalkar. - Buluş Basamağı (Inventive Step):
Alanında uzman bir kişi için buluş, aşikâr (kendiliğinden anlaşılabilir) olmamalıdır. Başka bir deyişle, “herkesin aklına gelir” denebilecek düzeyde basit çözümler patentle korunmaz. Bu kavram halk arasında “yaratıcılık eşiği” olarak anlaşılabilir. - Sanayiye Uygulanabilirlik (Industrial Applicability):
Buluşun pratikte üretilebilir, kullanılabilir veya uygulanabilir olması gerekir. Hayal gücü yeterli olmaz; somut olarak işe yaradığı kanıtlanmalıdır.
Bu üç koşulun hepsi sağlanmadığında, patent hayalden öteye geçmez.
Kanunun 82–83. maddeleri, bu kriterleri ayrıntılı biçimde düzenler.
TÜRKPATENT, başvuruyu incelerken bu kilitleri tek tek kontrol eder. Her biri açıldığında, buluş sahibine 20 yıllık ayrıcalıklı bir dönem başlar.
Tarifname, Araştırma–İnceleme, Yıllık Ücretler
Bir patent başvurusu bir dosyadan çok daha fazlasıdır. Sanki bir romanın taslağı gibidir; içinde her ayrıntı bulunmalıdır.
Başvuru dosyasında yer alan tarifname, buluşun kalbidir. Bu kısımda, buluşun nasıl çalıştığı, hangi teknik problemi çözdüğü, benzerlerinden farkı açıkça anlatılır. (Halk dilinde “buluşun kullanma kılavuzu” denebilir.)
Tarifnameye eşlik eden istemler (claims) ise koruma sınırlarını belirler. Yani “benim fikrim şu kadardır” der, hukuki çerçeveyi çizer.
Buna ek olarak özet, çizimler ve başvuru formu bulunur.
Başvurunun ardından seyir şu aşamalardan geçer:
- Araştırma Raporu:
TÜRKPATENT veya Avrupa Patent Ofisi, dünyada benzer patentleri tarar. Bu, “benzer bir buluş var mı” sorusuna yanıt arayan bilimsel bir rapordur. - İnceleme Raporu:
Araştırma sonrası buluşun yenilik ve buluş basamağı kriterlerini gerçekten karşılayıp karşılamadığı değerlendirilir. - Tescil Kararı:
İnceleme olumluysa patent belgesi düzenlenir, sicile kaydedilir ve yayımlanır.
Bu noktadan sonra patent sahibine bir sorumluluk da doğar; yıllık ücretler.
Patent her yıl yenilenir, aksi halde koruma sona erer. Bu ücretler yıllar ilerledikçe artar. Çünkü sistem, yalnızca değerli bulunan ve kullanılmaya devam eden buluşların yaşamasını ister.
Bir bakıma patent dünyası, doğanın kuralına benzer; güçlü ve faydalı olan hayatta kalır.
PCT / EP Yoluyla Uluslararası Stratejiler
Bir buluş bazen sınır tanımaz. Türkiye’de başlayan bir fikir, Almanya’da üretilebilir, Japonya’da satılabilir.
İşte bu durumda uluslararası patent koruması devreye girer.
Türk hukuk sistemi, iki önemli uluslararası mekanizmayı tanır:
- PCT (Patent Cooperation Treaty) – Patent İş birliği Anlaşması
Bu sistem, tek bir uluslararası başvuruyla birden fazla ülkede koruma talep etme imkânı sağlar.
Yani her ülkeye ayrı ayrı başvuru yapmaya gerek kalmaz; tek dosya ile 150’den fazla ülke kapısı açılır.
Başvuru TÜRKPATENT aracılığıyla yapılabilir.
Ama unutulmamalı, PCT “uluslararası patent” vermez; yalnızca çok ülkeye tek elden giriş sağlar. - EP (European Patent) – Avrupa Patent Sistemi
Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC) kapsamında yapılan başvurular, Avrupa Patent Ofisi (EPO) tarafından incelenir.
Onay sonrası seçilen ülkelerde geçerlilik kazanır.
Bu strateji özellikle Avrupa pazarına açılmak isteyen firmalar için etkilidir.
Her iki yolun da avantajı vardır:
- Zaman kazandırır.
- Maliyetleri başlangıçta düşürür.
- Fikri mülkiyeti global ölçekte görünür kılar.
Bir mühendis için patent, yalnızca koruma değildir; bir pasaport gibidir. O pasaportla fikirler ülke sınırlarını aşar, yeni pazarlara, yeni anlaşmalara ulaşır.
Ve bazen, küçük bir atölyede doğan bir buluş, PCT ya da EP başvurusu sayesinde dünyanın en büyük fuarlarında sergilenir.
Patent, yalnızca “hak” veren bir belge değildir; geleceğe açılan bir köprüdür.
Köprünün ayakları bilim, akıl ve hukukla sağlamlaştırılmıştır. Üzerinden geçen her fikir, biraz daha ölümsüzleşir.
Hakların Uygulanması ve İhlaller
Bir fikri koruma altına almak, onu sonsuza dek güvenceye almak anlamına gelmez; tescil bir kalkan oluşturur ama o kalkanın arkasında durmak gerekir.
Bir marka ya da patent, tescil belgesiyle doğar fakat gerçek mücadelesi sonrasında başlar. Çünkü hak, kullanılmadığında silikleşir; savunulmadığında anlamını yitirir.
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu markayı ve patenti yalnızca tanımlamakla kalmaz, bu hakların ihlali hâlinde başvurulabilecek hukukî ve cezai yolları da ayrıntılı biçimde düzenler.
Bir bakıma, bu bölüm kanunun “kalkan” kısmıdır; düşünceyi, emeği ve yaratıcılığı görünmez saldırılardan korur.
Tescil sonrası izleme, gümrük kaydı, delil toplama
Tescil belgesini almak, bir evin kapısına kilit takmak gibidir; hırsızı engellemez ama kapının artık “sahibi var” demesini sağlar.
Ama hırsızlık hâlâ mümkündür. İşte onun için tescil sonrası izleme (monitoring) aşaması büyük önem taşır.
Marka izleme:
TÜRKPATENT her hafta Marka Bülteni yayımlar. Bu bülten, yeni başvuruları içerir. Marka sahibi düzenli olarak bu listeyi kontrol etmelidir. Benzer marka başvurularına karşı 2 ay içinde itiraz etme hakkı bulunur (SMK m.6–m.17).
Bu süreyi kaçırmak, bir başkasının benzer markayı tescil ettirmesine zemin hazırlar.
Patent izleme:
Patent sahipleri, piyasadaki ürünleri takip eder. Gerekirse teknik inceleme veya bilirkişi desteğiyle “eşdeğer ürün” olup olmadığını tespit eder.
Bazı büyük firmalar bu işi profesyonel yazılımlarla yapar; küçük işletmeler ise gümrükte ve internette araştırma yaparak kendi radarlarını kurar.
Gümrük kaydı (Customs Recordal):
Gümrük ve Dış Ticaret Bakanlığı, tescilli markaların ve patentlerin gümrükte korunmasını sağlar.
Marka sahibi, Gümrüklerde Fikri ve Sınai Mülkiyet Haklarının Korunması Yönetmeliği kapsamında markasını kaydettirirse, gümrük memurları benzer veya sahte ürünleri tespit edip durdurabilir.
Bu, özellikle ithalat ve ihracat yapan firmalar için güçlü bir koruma aracıdır.
Halk arasında bu uygulama genellikle “sınırda durdurma” olarak bilinir.
Delil toplama:
Bir ihlalin kanıtı çoğu zaman kolay elde edilmez.
Bununla birlikte SMK m.149 uyarınca hak sahipleri mahkemeden delil tespiti isteyebilir.
Bu işlemde noter, bilirkişi veya kolluk eşliğinde ürün incelenir, fotoğraflar alınır, rapor tutulur.
Hemen hemen olay yeri incelemesi gibi; ama bu defa suç aleti bir fikir ya da bir logodur.
Hukukî / Cezai Yollar, İhtiyati Tedbir
Bir ihlalin tespiti, yeni bir sayfa açar: “hak arama” bölümü.
Burada iki ana yol vardır: hukukî ve cezai gidişat.
- Hukukî Yollar
Hak sahibi, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne dava açabilir. Talepler genellikle şunlardır:
- İhlalin durdurulması,
- Taklit ürünlerin toplatılması veya imhası,
- Maddi ve manevi tazminat,
- Kararın ilan edilmesi (yani “bu ürün taklittir” duyurusu).
İlaveten mahkeme sürecinden önce ya da dava sırasında ihtiyati tedbir talep edilebilir (SMK m.159).
Bu tedbir, ihlali derhal durdurmak için geçici bir önlemdir.
Örneklendirmek gerekirse mahkeme, ürünlerin satışının geçici olarak durdurulmasına veya depo stoklarına el konulmasına karar verebilir.
Halk arasında bu genellikle “mahkeme kararıyla ürünü durdurdular” şeklinde ifade edilir.
- Cezai Yollar
SMK m.30–m.62 arasında yer alan düzenlemeler, markayı veya patenti bilerek ihlal edenlere hapis ve para cezası öngörür.
- Sahte marka kullanımı durumunda bir yıldan üç yıla kadar hapis,
- Patent hakkını izinsiz kullananlara adli para cezası verilebilir.
Bu cezalar, yalnızca marka sahibinin başvurusu üzerine uygulanmaz; bazen savcılıklar da resen (kendiliğinden) harekete geçer.
Bu yüzden, bir ihlali belgelemek kadar, gerekli şikâyet dilekçesini doğru zamanda vermek de önemlidir.
Bir marka ya da patent sahibi için tescil, sırf bir başlangıçtır; asıl sanat, o hakkı korumaktır.
Bazen bu koruma, sessiz bir gözetimle olur; bazen mahkeme salonlarında yankılanan kelimelerle.
Ama her durumda amaç aynıdır; emeğin namusunu korumak.
Ticari dünyanın kalabalığında fikirler hızla çarpışır, kopyalar görünmez gibi çoğalır.
Buna karşın sağlam duran, hakkını bilen ve onu savunan kişi daima ayakta kalır.
Çünkü hukukun kalkanı, buna karşın onu taşıyanın elinde parlar.
Ücretler, Süreler ve Sık Hatalar (Kontrol Listesi)
Bir fikri korumaya almak hem maddi hem zamansal yatırım ister. Kimileri için bu seyir bir formalite gibi görünür, oysa doğru yönetildiğinde işletmenin geleceğini belirleyen bir stratejiye dönüşür.
Türkiye’de ticari marka ve patent hakları sisteminde ücretler, süreler ve dikkat edilmesi gereken ayrıntılar tıpkı bir saatin dişlileri gibi birbirine bağlıdır. Bir dişli aksadığında tüm mekanizma durur.
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu yalnız hakları tanımlamaz, onların nasıl sürdürüleceğini de belirler. TÜRKPATENT ise bu sürecin nabzını tutan kurumdur.
Harçlar ve vekil ücretleri (güncel tabloya link)
Marka veya patent tescili, yalnızca bir dilekçe vermek değildir. Her aşama için belirlenmiş resmî harçlar vardır. Bu ücretler her yıl güncellenir ve Türk Patent ve Marka Kurumu’nun ücret tarifesi sayfasında yayımlanır (https://www.turkpatent.gov.tr/).
Genel olarak tablo şöyledir:
- Marka başvuru harcı: Sınıf başına belirlenir.
- Tescil belgesi düzenleme harcı: Başvuru onaylandıktan sonra ödenir.
- Patent başvuru harcı: Başvuru sırasında tek seferlik.
- Araştırma ve inceleme raporu ücretleri: Teknik alanın genişliğine göre değişir.
- Yıllık patent yenileme ücretleri: Her yıl artan oranla ödenir.
- Vekil ücretleri: Serbest piyasa koşullarına göre değişir, ama çoğu marka-patent vekili Türkiye genelinde resmî tarifenin üstünde olmayan ortalama ücretlerle çalışır.
Bir örnek üzerinden düşünelim:
Orta ölçekli bir işletme tek sınıfta marka tescili yaptırmak istediğinde, 2025 yılı itibarıyla toplam maliyet (resmî harç + vekil ücreti) yaklaşık 8.000 – 12.000 TL aralığındadır.
Patent başvurularında ise proses uzun ve teknik olduğu için harçların toplamı çoğu zaman 20.000 TL’yi aşabilir.
Bu rakamlar yalnızca birer başlangıçtır. Asıl maliyet, başvurunun eksiksiz hazırlanması için harcanan zaman ve dikkattir.
Süreler açısından:
- Marka tescil süreci ortalama 7–9 ay,
- Patent süreci ise 2–3 yıl sürebilir.
İtiraz, eksiklik veya araştırma raporunun olumsuz çıkması gibi durumlarda süre uzar.
Bir iş insanı için bu sürelerin doğru planlanması finansal akış kadar önemlidir. Çünkü tescil belgesi gelmeden ihracat sözleşmesi yapmak veya yatırım görüşmesi yürütmek çoğu zaman risklidir.
En sık 7 hata ve nasıl önlenir?
Hatalar bazen bir kelimenin eksik yazılmasından, bazen bir başvurunun yanlış sınıfta yapılmasından kaynaklanır.
Gelgelelim her biri geri dönüşü pahalı hatalardır. İşte en yaygın yedi hata ve bunlardan kaçınmanın yolları:
- Yanlış sınıf seçimi (Nice sınıflandırması hatası):
Birçok başvuru sahibi markasını yalnızca bir sınıfta tescil ettirir, oysa faaliyet alanı daha geniştir.
Çözüm: Başvuru öncesi ürün ve hizmet listesini profesyonel destekle belirle. - Ayırt edici olmayan marka seçimi:
“Tatlı”, “Hızlı”, “Kalite” gibi kelimeler marka olmaya elverişli değildir.
Çözüm: Hayal gücü kullan, sıradan kelimeler yerine özgün çağrışımlar seç. - Ön araştırma yapılmaması:
Benzer bir markanın önceden tescil edilmiş olması başvurunun reddine yol açar.
Çözüm: TÜRKPATENT veritabanında veya TMView platformunda benzerlik taraması yap. - Eksik evrak veya yanlış başvuru bilgisi:
Özellikle vekil kullanılmadan yapılan başvurularda adres, temsilci, mal listesi hataları sık görülür.
Çözüm: Başvuru formunu göndermeden önce iki kez kontrol et. - İtiraz süresini kaçırmak (2 aylık süre):
Markanı korumak için bülten takibini düzenli yap, çünkü iki ay sonra itiraz hakkı sona erer.
Çözüm: İzleme sistemi kur veya vekilinden rapor iste. - Patent başvurularında tarifnamenin yetersizliği:
Buluşu yeterince detaylı anlatmamak koruma alanını daraltır.
Çözüm: Teknik detayları açık, sistematik ve anlaşılır biçimde yaz. - Yenileme ücretlerinin unutulması:
Marka 10 yılda bir, patent her yıl yenilenir. Gecikme korumayı kaybettirir.
Çözüm: Hatırlatma sistemi oluştur veya vekiline yetki ver.
Bütün bu hatalar bir tabloyu tamamlamayan fırça darbeleri gibidir. Küçük görünür ama eserin bütününü bozar.
Oysa doğru planlama, disiplinli takip ve hukuki danışmanlıkla gidişat bir sanat eseri gibi kusursuz işleyebilir.
Bir girişimci, markasını ya da patentini tescil ettirdiğinde sırf bir belge almaz; aslında geleceğine imza atar.
Ve o imza, dikkatle atıldığında yıllar sonra bile parlaklığını korur.
Fikirden Kalkan Yaratan Hukuk
Bir fikrin doğuşu, insan zihninin en sessiz mucizesidir. O fikir büyür, bir ürüne dönüşür, sonra bir markaya ad olur, belki bir patentin konusu haline gelir. Ama yolun sonu hep aynıdır: koruma isteği.
Türkiye’de ticari marka ve patent hakları, işte bu isteğin yasalarla şekillenmiş hâlidir.
Bir çocuğu büyütmekle aynı sabır ister, aynı dikkat, aynı özveri. Çünkü her marka bir hikâyeyi taşır, her patent bir zekânın izini.
Bu yazıda gördüğün gibi, bir markanın adım adım tescili, bir patentin ince detaylarla örülen koruma süreci, yalnızca hukuk metinlerinden ibaret değildir.
Aslında bunlar, fikirlerin nasıl yaşatıldığının, emeğin nasıl onurlandırıldığının birer örneğidir.
Bir girişimcinin kalbinde umut, bir mucidin gözünde ışıltı varsa, o ışıltıyı söndürmemek gerekir.
Tescil belgesi bir kâğıttan öte, emeğin adaletle buluştuğu bir nişandır.
Ve hukuk, bazen ağır adımlarla yürür ama doğruyu koruduğunda bir kalkan gibi parlar.
“Fikir, yazıya dökülmedikçe unutulur;
ama tescil edildiğinde, zamanın bile silemediği bir imzaya dönüşür.”
Bu noktada, ticari dünyanın bütününü anlamak isteyenler için iki yol daha açık duruyor.
Eğer bu yazı sana markanın ve patentin dünyasını anlattıysa, şimdi sıradaki iki yazı bu hikâyeyi tamamlayacak:
Ticaret Hukukunun Temel İlkeleri ile ticari hayatın dayandığı sütunları keşfet.
Ticaret Hukukunda Elektronik Ticaretin Yükselmesi ile dijital çağda ticaretin nasıl şekillendiğini gör.
Her biri, fikrini korumanın ötesinde onu geleceğe taşımanın yeni yollarını anlatıyor.
Çünkü ticaretin kalbi hâlâ atıyor; ama artık hem fikirde hem ekranda.
Sık Sorulan Sorular
- Türkiye’de marka tescili kaç yıl geçerlidir?
Marka tescili, 10 yıl süreyle koruma sağlar (6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu m.23). Bu sürenin bitiminde, marka sahibi aynı hakları korumak için yenileme başvurusu yapabilir. Yenileme işlemi her 10 yılda bir tekrarlanabilir, böylece marka süresiz yaşatılabilir.
Halk arasında bu genellikle “markayı ömür boyu koruyabiliyor muyum?” şeklinde sorulur; cevabı evet, yeter ki her 10 yılda bir yenileme yapılmış olsun. - Patent koruması tüm dünyada geçerli midir?
Hayır, her ülkenin koruma sistemi ulusal temelde işler. Türkiye’de alınan bir patent sırf Türkiye’de geçerlidir.
Lakin uluslararası koruma sağlamak isteyenler PCT (Patent Cooperation Treaty) veya Avrupa Patent Sistemi (EPC) üzerinden başvuru yapabilir. Bu sistemler, tek başvuruyla birçok ülkede geçerlilik kazanma imkânı verir.
Yani bir anlamda “tek anahtarla birçok kapıyı açmak” gibidir. - Marka veya patent almadan önce ürünümü satabilir miyim?
Evet, satabilirsin; fakat bu durum hukuki koruma sağlamaz.
Tescil edilmemiş bir markayı kullanmak, onu koruma altına almaz. Başkası senden önce aynı işareti tescil ettirirse, senin kullanımın “hak ihlali” sayılabilir.
O nedenle ürün piyasaya çıkmadan önce başvuru yapılması önerilir.
Kanunun first-to-file (ilk başvuran kazanır) sistemi bunu açıkça destekler. - Marka tescil başvurusu reddedilirse ne olur?
Başvuru reddedildiğinde, karara karşı itiraz hakkı vardır.
TÜRKPATENT’in verdiği ret kararına karşı, kararın bildiriminden itibaren 2 ay içinde yeniden inceleme ve değerlendirme talebi sunulabilir (SMK m.96).
Eğer bu aşama da olumsuz sonuçlanırsa, yargı yoluna başvurmak mümkündür.
Halk arasında bu aşama “markayı kurtarma şansı” olarak bilinir ve gerçekten de bazen doğru argümanlarla karar değişebilir. - Marka veya patent vekili olmadan başvuru yapabilir miyim?
Evet, bireysel başvuru mümkündür. Bununla birlikte sürecin teknik, idari ve hukuki ayrıntıları karmaşık olduğu için çoğu uzman, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde kayıtlı vekillerle çalışmayı önerir.
Vekiller yalnızca evrakı tamamlamaz, hem de benzerlik analizi, sınıf seçimi, itiraz yönetimi ve uluslararası başvuru stratejilerini de planlar.
Bu, bir davayı avukatsız yürütmeye benzer; yapılabilir ama risklidir.