Her şey bir sabah, şehrin ortasındaki bir mahkeme binasının ağır kapılarından içeri giren ayak sesleriyle başlar. Bir taraf “adalet” bekler, diğer taraf ise “adalet mi geliyor, yoksa sadece bir prosedür mü?” diye sorgular. Ceza davaları yalnızca bir mahkeme salonunda cereyan eden teknik yargı süreçleri değildir; aslında onlar, toplumun vicdanıyla hukuk arasındaki çetin bir müzakeredir.
Bir ceza davası açıldığında, yargılanan yalnızca sanığın kendisi değildir. Aynı zamanda:
• Toplumun suça bakışı,
• Bireylerin adalete olan inancı,
• Hukukun işlerliğine dair kolektif kanaat
da yargılanır.
Kimi zaman bir çocuğun güven duygusu, kimi zaman yaşlı bir kadının iç huzuru, kimi zaman ise bir mahallenin sokağında gezen korkunun yoğunluğu… Tüm bunlar bir ceza yargılamasının örtülü ama etkili parçasıdır. Bu davalar, suçun ve cezanın ötesinde, toplumun ahlaki kodlarına dair yazılmamış bir günlük gibidir.
CEZA AVUKATI İLETİŞİM FORMU
Şimdi burada biraz durup düşünelim:
Türkiye’de 2023 yılında açılan ceza davası sayısı yaklaşık 4,6 milyon. Bu istatistik tek başına şu soruyu sordurur: Bu kadar dava, bu kadar insan… Gerçekten de sadece hukuk mu konuşuluyor mahkemelerde, yoksa toplumsal bir terapi mi uygulanıyor farkında olmadan?
Ceza yargılaması, birey için bir dönüm noktasıdır. Suç isnadıyla karşı karşıya kalan kişi için yaşanan süreç, sadece özgürlüğünü değil; çoğu zaman sosyal çevresini, psikolojik dengesini, hatta ailesiyle olan bağlarını dahi derinden sarsar. Bu noktada halk arasında sıkça geçen “sanık psikolojisi” kavramı, hukuki terminolojideki “masumiyet karinesi”nin (ki bu, bir kişinin suçlu olduğu ispat edilene kadar suçsuz sayılması anlamına gelir – TCK m.2) tam karşısına yerleşir. Çünkü toplum, bazen mahkemenin değil, söylentinin hükmünü önce verir.
Toplum cephesinden baktığımızda ise ceza davaları, kamusal düzenin yeniden inşasının bir aracıdır. Adaletin yerini bulduğu hissi, bireylerin devlete olan güvenini pekiştirir. Ne var ki, bu dengeyi korumak ince bir ipte yürümeye benzer. Çünkü adalet geciktiğinde ya da yerini bulmadığında, toplumun içinde bir çatlak belirir – başlangıçta görünmeyen, ama zamanla genişleyip sistemi yutabilecek büyüklükte bir çatlak…
“Hukuk, devletin vicdanıdır. Ceza davaları ise bu vicdanın nabzını ölçen stetoskoptur.”
Av. Özlem Baysal
İşte tam da bu nedenle, ceza yargılaması sadece kanunların diliyle değil; insan ruhunun kırılganlığıyla, toplumun yaralarıyla ve vicdanın sesiyle konuşulmalıdır.
İstanbul Ceza Avukatı
Özlem BAYSAL
İstanbul barosuna kayıtlı avukat Özlem Baysal, 2012 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş ve yargılama sürecinin çeşitli alanlarında uzun yıllar görev almıştır.
Halen İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak şirket ve kişilerin dava süreçlerinde vekil olarak temsili; her türlü sözleşmenin hazırlanması, arabuluculuk ve uzlaştırma süreçleri, idari ve cezai soruşturma takibi, boşanma, miras, tapu iptal davaları, fikri ve sınai hakların korunması, ceza davaları, tazminat talepleri başta olmak üzere hukukun her alanında hizmet vermektedir.
Ceza Davalarında
Uzmanlık Alanlarımız
Dolandırıcılık ve Güveni Kötüye Kullanma Suçları
Uyuşturucu Madde Suçları
Cinayet ve Kasten Yaralama Suçları
Cinsel Suçlar
İftira ve Hakaret Suçları
Trafik Kazası Sonucu Taksirle Yaralama ve Ölüme Sebebiyet
Örgütlü Suçlar ve Suç Örgütü Üyeliği
Diğer Ceza Davaları →
Ceza Davalarının Aşamaları
Ceza davası dediğiniz şey, çoğu zaman sanıldığı gibi mahkeme salonunda başlamaz. Hayır, o perde çok daha önce açılır. Perdenin arkasında, adeta görünmez mürekkep ile yazılmış ilk satırlar vardır. İşte bu satırlar, soruşturma sürecidir. Hukuki deyimle: hazırlık aşaması. Halk arasında ise bu dönem, çoğu zaman “polisle uğraştığım zamanlar” ya da “savcı çağırdı, ifademi aldılar” gibi cümlelerle anlatılır. Ancak görünüşte sade olan bu süreç, aslında yargılamanın bel kemiğini oluşturur.
Suç Duyurusu ve İhbar Mekanizmaları
Her şey bir çığlıkla başlayabilir. Bazen bu çığlık gerçek bir sesleniştir, bazen ise bir dilekçenin satır aralarında saklıdır. Suç duyurusu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) çerçevesinde, herkesin evet, herkesin Cumhuriyet Başsavcılığı’na ya da kolluk kuvvetlerine başvurarak bir suçu ihbar etmesiyle işlerlik kazanır (CMK m.158).
Ancak burada küçük bir parantez açalım:
Halk arasında “ihbar” ve “şikâyet” genellikle eş anlamlı kullanılsa da hukuki zeminde bu ikisi farklıdır.
- İhbar: Suçu bildirmektir, şahsi menfaat içermez.
- Şikâyet: Şahsî hakka bağlı suçlarda (örneğin hakaret – TCK m.125), mağdurun yargılama talebidir.
Ve elbette, ihbar her zaman masum değildir. Kimi zaman bu mekanizma, iftirayla (yani “bile bile yalan suç isnadı”, TCK m.267) kirlenebilir. İşte bu yüzden savcı, önüne gelen her evraka doğrudan dava açmaz. Soruşturma işte burada başlar.
Delil Toplama ve Değerlendirme
Soruşturma aşamasında savcının temel görevi “maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır” – yani ne olmuşsa, gerçekten ne olmuşsa onu açığa çıkarmaktır. Ancak dikkat: Bu arayış bir dedektif romanının sürükleyici bölümlerine benzemez. Daha çok, bir yapbozun eksik parçaları gibi dağınık, bazen de çelişkili verilerle örülüdür.
Deliller:
- Tanık ifadeleri,
- Güvenlik kamera kayıtları,
- HTS (telefon sinyal) kayıtları,
- Adli tıp raporları,
- Şüphelinin savunması gibi unsurlardan oluşur.
Savcı bu aşamada hem lehe hem de aleyhe olan tüm delilleri toplamakla yükümlüdür (CMK m.160). “Savcı dediğin tarafsız olmalı” ifadesi halk arasında ne kadar yaygınsa, işte bu madde de onun hukuki karşılığıdır.
Peki, ya delil kanunsuz elde edildiyse? Örneğin gizlice kaydedilmiş bir ses kaydı ya da hâkim izni olmadan yapılan bir arama… İşte burada devreye “hukuka aykırı delil” kavramı girer (CMK m.206/2-a). Türk hukukunda, bu tür deliller “zehirli ağacın meyvesi” gibidir: Ağacın kökü bozuksa, meyvesi de zehirlidir ve mahkemede hükme esas alınamaz.
Bu noktada bir an duralım. Çünkü bu aşama sadece hukukun değil, eş zamanlı olarak insan psikolojisinin de sınavıdır. Delil toplama sırasında kolluğun tutumu, şüphelinin yaşadığı stres, hatta gözaltı süresinde maruz kalınan muamele… Tüm bunlar yargılamanın görünmeyen ama etkili gölgeleridir.
Bir Kısa Hatırlatma: Soruşturma Ne Zaman Biter?
Soruşturmanın sonunda savcı, ya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik) verir, ya da iddianame düzenler. İddianame, mahkeme önünde açılacak tiyatronun senaryosudur adeta. Ancak iyi yazılmış bir senaryo bile kötü bir oyunculukla heba olabilir… Bu nedenle delilin sağlamlığı, sürecin adilliği kadar kritiktir.
Kovuşturma Süreci
Soruşturma sona erdiğinde, o ilk sessizlik yerini daha belirgin bir ses tonuna bırakır. Artık yalnızca şüpheler değil, iddialar da vardır. Savcının elindeki deliller dosyalanır, tartılır, çerçeveye oturtulur ve bir metne dökülür: işte o metnin adı iddianamedir. Burası artık savunmadan çok iddianın hüküm sürdüğü bir sahnedir; bir başka deyişle, “soru sorma” döneminden “hesap sorma” dönemine geçilir.
Ancak bir an duralım. Çünkü halk arasında bu aşamaya dair en sık duyduğumuz cümlelerden biri şudur:
“Savcı dava açmış, demek ki suçluyum.”
Oysa hukuk böyle işlemez. Savcının dava açması, yalnızca bir iddiadır; yargılama sonucu kesinleşmiş bir “suçluluk hükmü” değildir. Nitekim bu noktada masumiyet karinesi hâlâ tüm ağırlığıyla geçerlidir (TCK m.2, Anayasa m.38).
İddianame Nedir ve Nasıl Hazırlanır?
İddianame, CMK m.170’e göre;
- Suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunduğunda,
- Delillerin bu şüpheyi desteklemesi hâlinde,
- Savcının kamu adına dava açtığını gösteren resmî belgedir.
Bir başka ifadeyle, iddianame yargılamanın “ana iskeletidir.” İçinde;
- Şüphelinin kimliği,
- Mağdurun beyanları,
- Delillerin kısa özeti,
- Suçun vasfı,
- Hangi kanun maddelerinin ihlal edildiği
gibi bölümler bulunur.
Halk dilinde buna genellikle “savcının suçlama metni” denir. Ancak burada önemli bir fark vardır: Bu metin mahkeme tarafından kabul edilmeden yargılamaya geçilmez. Kabul edilmeyen iddianame, “olmamış” sayılır. CMK m.174’e göre, iddianamenin iadesi mümkündür; yani hâkim, usule aykırı yazılmış bir iddianameyi “geri gönderme” yetkisine sahiptir.
Mahkeme Türleri ve Görevleri
“Mahkeme” deyince çoğumuzun gözünde cübbeli hâkimler, tokmak sesi ve yüksek tavanlı salonlar canlanır. Ancak adaletin mimarisi o kadar sade değildir. Türk yargı sisteminde ceza davalarına bakan farklı türde mahkemeler bulunur ve bu ayrım, yargılamanın seyrini doğrudan etkiler.
- Sulh Ceza Hakimliği
- Aslında tam anlamıyla bir mahkeme değil, bir “hakimliktir.
- Soruşturma aşamasında; tutuklama, arama, el koyma gibi işlemlere karar verir.
- Adeta ceza yargılamasının “acil servisidir”.
- Asliye Ceza Mahkemesi
- Genellikle 10 yıla kadar hapis cezası öngörülen suçlara bakar.
- Hakaret (TCK m.125), tehdit (TCK m.106), basit yaralama gibi davaların ana adresidir.
- Tek hâkimlidir.
- Ağır Ceza Mahkemesi
- 10 yılı aşan veya belli suç tiplerine ilişkin davalarda görevlidir: kasten öldürme (TCK m.81), cinsel saldırı (TCK m.102), yağma (TCK m.148) gibi.
- Üç hâkimden oluşur: biri başkan, ikisi üye.
- Halk arasında “büyük mahkeme” olarak anılır; ciddiyet ve duygusal yoğunluk en çok burada yaşanır.
- Çocuk Ceza Mahkemeleri
- 18 yaşından küçüklerin yargılandığı özel mahkemelerdir.
- Burada hâkimler yalnızca suça değil, çocuğun gelişimine de odaklanır.
- Ceza değil, çoğu zaman rehabilitasyon hedeflenir.
Kısa Bir Ara Not: Mahkeme Seçimi Neden Önemlidir?
Dosyanın hangi mahkemede görüleceği, savunma stratejisinden karar sürecine kadar pek çok unsuru etkiler. Tıpkı bir hikâyenin hangi sahnede geçtiğinin atmosferi belirlemesi gibi… Çünkü yargılama bir tiyatroysa, mahkeme sahnedir, hâkim rejisör; taraflar ise kendi gerçeğini anlatmaya çalışan karakterlerdir.
Öz Değerlendirme:
İddianamenin kabulüyle başlayan kovuşturma süreci, artık geri dönülemeyen bir yoldur. Bu yol, doğru mahkemeye çıkar, doğru delillerle yürünürse adaletle biter. Ancak bir yanlış adım, bazen bir ömrün ziyanına dönüşebilir.
Yargılama Süreci
Perde açılır. Salon sessiz, ancak gergin. Sanık ayakta. Avukat yanında. Hâkim kürsüde, dosyanın kapağını açar. Belki bir nefes alır, belki de almaz. Çünkü şimdi artık zaman, “iddiaların tartılacağı” ve gerçeğin aranacağı yerdir: duruşma aşaması başlamıştır.
Duruşma, ceza yargılamasının sahneye en çok çıktığı, tarafların gerçek anlamda yüzleştiği yerdir. Ve bu aşamada yalnızca deliller değil; kişilikler, davranışlar, hatta sessizlik bile anlam kazanır.
Duruşma Aşamaları
Ceza yargılamasında duruşma, Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK m.191 ve devamı) göre belirli bir sıra izler:
- Kimlik Tespiti ve Hazır Bulunanların Tespiti:
Mahkeme ilk iş olarak sanığın kimliğini sorar. Halk arasında “adını, soyadını söyledin mi, işte o an” diye anlatılan an budur. Bu formalite gibi görünse de aslında yargının “sen bir bireysin” diye başladığı saygı cümlesidir. - İddianamenin Okunması:
Savcı iddianameyi özetler ya da mahkemece okunur. Suç isnadı artık resmen sanığın önüne konmuştur. - Savunma ve Beyanlar:
Sanık savunmasını yapar. “Susma hakkı” vardır (CMK m.147/1-c) ve bu, yalnızca sessiz kalmak değil, hukukça tanınmış aktif bir haktır. Halk arasında “bir şey dersem başıma bela olur” diye algılanan bu hak, aslında kişinin kendi aleyhine konuşmaya zorlanmamasıdır. - Tanıkların Dinlenmesi:
Mahkeme tanıkları çağırır. Her tanık, bir hikâyenin eksik parçasını getirir. Ancak tanığın “tarafsız” olması gerekir, yoksa ifadeler sarsılır. Duruşma salonunda bir tanığın göz hareketi, kelimeleri kadar etkili olabilir. - Delillerin Sunulması ve Tartışılması:
Taraflar ellerindeki belgeleri, görüntüleri, raporları sunar. Bu noktada delilin hukuka uygunluğu, relevansı (ilişkililiği) ve inandırıcılığı tartışılır. Savunmanın, delilleri çürütme hakkı vardır. - Savcı ve Avukat Mütalaası:
Savcı esas hakkındaki mütalaasını verir – bu, mahkemeye “ne ceza verilmesini” önerdiği bölümdür. Ardından savunma avukatı, son sözünü söyler. Bu kısımda çoğu zaman kelimeler değil, duygular yargılanır. - Sanığın Son Sözü:
Belki de duruşmanın en dramatik anıdır. Mahkeme, sanığa son sözünü sorar. Birkaç cümle, bazen yılların özeti olur:
“Ben yapmadım.”
“Pişmanım.”
“İnanın başka çarem yoktu.”
Tarafların Hakları: Hukukun Kalkanı, Adaletin Gölgesi
Ceza yargılamasında her tarafın belirli hakları vardır. Ancak sanığın hakları, suç isnadı altında olduğu için özellikle önemlidir. İşte başlıca haklar:
- Susma Hakkı (CMK m.147): Kişi kendini suçlamaya zorlanamaz.
- Müdafi (Avukat) Hakkı (CMK m.150): Sanığın avukatı yoksa, istemesi hâlinde baro tarafından ücretsiz atanır.
- Adil Yargılanma Hakkı: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Anayasa kapsamında güvence altındadır.
- Delil Sunma ve Sorgulama Hakkı: Kendi lehine tanık çağırabilir, karşı tarafın tanığını sorgulayabilir.
- Tercüman Hakkı: Türkçe bilmeyen ya da işitme/konuşma engeli olan kişilere sağlanır.
Ve unutmadan: Mağdurun da hakları vardır. Katılan (müşteki) sıfatıyla duruşmalarda yer alabilir, taleplerde bulunabilir. Özellikle cinsel saldırı ve aile içi şiddet gibi hassas dosyalarda, mağdurun korunması için gizli duruşma, ses-görüntü sistemi ile ifade gibi özel önlemler alınabilir (CMK m.58).
Karar ve Hüküm Seçenekleri: Her Sonuç, Bir Başlangıçtır
Duruşmalar tamamlandığında, mahkeme karar verir. Ancak bu karar, sanığın suçlu bulunup bulunmadığından ibaret değildir. Karar, bir toplumsal denge bildirisi gibidir. Ve bu bildiride çeşitli sonuçlar olabilir:
- Beraat (TCK m.223/2):
Suçun işlendiği sabit değilse ya da suç değilse, sanık beraat eder. Bu, “aklanmadır. Ama kamuoyunda bu her zaman böyle karşılanmaz. Toplum, beraati çoğu zaman “yırtmış” olarak okur. Hukuk ise “yeterli delil yok” der.
- Mahkûmiyet:
Suç sabit görülürse, ceza verilir. Ancak bu ceza, doğrudan hapse girmek anlamına gelmeyebilir. Şöyle ki:
- Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB): Suç sabit olsa da belli şartlarla 5 yıl denetime tabi tutularak ceza açıklanmaz.
- Hapis cezası ertelenebilir.
- Adli para cezası verilebilir.
- Denetimli serbestlik uygulanabilir.
- Ceza Verilmesine Yer Olmadığı Kararı:
Bazı durumlarda sanık suçlu bulunur ancak ceza verilmez. Örneğin, yaş küçüklüğü (TCK m.31), akıl hastalığı (TCK m.32), meşru müdafaa (TCK m.25) gibi hallerde sorumluluk azalabilir ya da ortadan kalkabilir.
Yargılama, adaletin görünür hâlidir. Fakat sadece yazılı hukukun değil; ayrıca vicdanın, toplumun ve insan ruhunun da sınavıdır. Bir dava, sadece bir dosya değildir. O dosya, bir hayattır. Hüküm ise bu hayatın hukukla buluştuğu son satırdır.
Bireylerin Ceza Davalarındaki Hakları
Şüpheli ve Sanık Hakları
Ceza yargılaması bir satranç tahtasına benzemez. Bu oyun, yalnızca hamlelerle değil; hamle yapılmadan önce tanınan haklarla oynanır. Sanığın her nefesi, her cümlesi ve hatta her susuşu, yasal bir dayanakla korunur. Çünkü modern hukuk sisteminde kişi, yargılanırken dahi “yalnız” değildir. Onun yanında, yazılı olmayan bir şey daha vardır: Devletin ona tanıdığı hakların sessiz gölgesi.
Savunma Hakkı ve Avukat Talep Etme
Ceza yargılamasının kutsal ilkelerinden biridir savunma hakkı. CMK m.147 açıkça der ki: “Şüpheli veya sanık, müdafii seçme hakkına sahiptir.” Halk arasında bu genellikle şöyle ifade edilir:
“İstersen avukat çağırabiliyorsun.”
Ama işin özü bu kadar basit değil.
Çünkü savunma hakkı, sadece bir “hak” değil; adaletin terazisinin dengede kalmasını sağlayan ana mihenk taşıdır. Bu nedenle ceza soruşturmasında, eğer kişi bir avukat tutamayacak durumdaysa ve suçlama belirli ağırlıkta bir suç ise (örneğin 5 yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlar), devlet ücretsiz olarak bir avukat tayin eder – buna zorunlu müdafilik denir (CMK m.150).
Avukat, yalnızca yasal prosedürü bilen kişi değildir. Aynı anda sanığın dili, kulağı ve yargı karşısındaki varlığıdır. Adeta kalkanıdır. Çünkü bazen sadece doğru bir cümle, yıllarca özgürlüğün ya da itibarsızlığın sınırında belirleyici olabilir.
Susma Hakkı ve İfade Özgürlüğü: Sessizliğin Bile Gücü Vardır
Şüpheliye ifade alınmadan önce ilk söylenmesi gereken şey:
“Susma hakkınız vardır.”
Halk bunu çoğu zaman “bir şey söylemezsen, başın belaya girmez” şeklinde yorumlar. Oysa bu hakkın özü çok daha derindir. CMK m.147/1-c ve Anayasa m.38’e göre kimse, kendi aleyhine beyanda bulunmaya ya da kendini suçlamaya zorlanamaz. Bu, kişinin hem fiziksel bütünlüğünü hem de zihinsel özgürlüğünü koruyan bir kaledir.
Ama unutmamak gerekir: susmak bir hak olduğu kadar, bir stratejidir. Gerektiğinde susarak, gerektiğinde konuşarak hak aranır. Öte yandan ifade özgürlüğü de sanığa tanınır. Kendi ifadesini anlatmak, çelişkili beyanları açıklamak, hatta duygularını dile getirmek onun anayasal hakkıdır (AİHS m.6).
Mağdur ve Tanık Hakları
Ceza yargılaması, sadece sanığın değil, aynı zamanda mağdurun ve tanığın da hukuk önündeki sınavıdır. Zira kimi zaman davanın görünen yüzü sanık olsa da görünmeyen yükü mağdur taşır. Bu nedenle hukuk, yalnızca suçluyu cezalandırmaya değil; mağduru korumaya da odaklanmak zorundadır.
Koruma Tedbirleri ve Gizlilik Hakları: Kırılgan Ruhlar İçin Zırh
Bazı suç tipleri mağduru fiziksel olarak yaralarken, bazıları ise ruhunu zedeler. Özellikle cinsel saldırı, aile içi şiddet, çocuklara karşı işlenen suçlar gibi hassas dosyalarda, mağdurun adalet arayışı kadar, mahremiyetinin korunması da hayati önem taşır.
Bu nedenle CMK ve özel kanunlar şu önlemleri getirir:
- Gizli Duruşma Kararı (CMK m.182): Duruşmalar alenidir, evet; ama mağdurun psikolojisi ya da kamu düzeni tehdit altındaysa mahkeme duruşmayı kapalı yapabilir.
- Sesli ve Görüntülü İfade Sistemi (SEGBİS): Mağdurun sanıkla yüz yüze gelmeden ifade verebilmesi için uygulanır.
- Tanığın Kimliğinin Gizlenmesi (CMK m.58): Hayati tehlike söz konusuysa, tanığın kimliği gizli tutulur.
- Uzman eşliğinde ifade alma: Çocuklar, pedagog veya psikolog eşliğinde dinlenir.
Toplumda “neden sustu?”, “niye şimdi konuştu?” gibi mağduru yargılayan sorulara karşı, hukuk bu gizlilik önlemleriyle mağdurun konuşma cesaretini korur.
Tazminat ve Diğer Hukuki Yollar: Yalnızca Ceza Değil, Telafi de Gerekir
Adaletin tecellisi yalnızca failin cezalandırılmasıyla olmaz; mağdurun zararının giderilmesiyle tamamlanır. Bu bağlamda mağdur;
- Maddi ve manevi tazminat davası açabilir (Borçlar Kanunu hükümleri gereğince).
- Destekten yoksun kalma tazminatı, ölüm ya da ağır yaralanma hâllerinde yakınlar tarafından talep edilebilir.
- Ceza davasına katılma (müdahillik) yoluyla hem sürece katılır hem de tazminat talebinde bulunabilir.
Ayrıca suçtan zarar gören kişi, ceza yargılaması dışında Aile Mahkemeleri, İcra Mahkemeleri ya da İdare Mahkemeleri nezdinde de haklarını arayabilir. Çünkü mağduriyet, bazen sadece bir suçun değil; sistemin farklı köşelerinde yaşanan ihmallerin de sonucudur.
Haklar Bilinirse, Adalet Yalnızca Bir Umut Değil, Bir Gerçeklik Olur
Haklar bilinmezse, insanlar susar. İnsanlar susarsa, suç konuşur.
Ceza yargılamasında hakların bilinmesi; bir bireyin değil, bir toplumun vicdanını onarır. Sanık da mağdur da tanık da avukat da – herkes, bu süreçte haklarını bildiği ölçüde güçlüdür.
Ceza Hukukunda Güncel Gelişmeler ve Yargıtay Kararları
Son Yasal Değişiklikler
Ceza hukuku, taşlaşmış bir yapı değildir. Aksine, toplumsal ihtiyaçlar, teknolojik gelişmeler ve uluslararası hukuk normları doğrultusunda sürekli evrilen, nefes alan bir sistemdir. Ve bu sistemde, bir kanun maddesine eklenen tek bir fıkra, bazen binlerce davanın seyrini değiştirebilir.
Geçtiğimiz yıllarda Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) üzerinde yapılan değişiklikler hem uygulayıcılar hem de yurttaşlar açısından oldukça önemli kırılma noktaları oluşturdu. İşte bunlardan bazıları:
- İnfaz Yasasında Yapılan Değişiklikler (2023)
2023 yılında yürürlüğe giren infaz düzenlemesiyle birlikte;
- 1 yılın altındaki bazı hapis cezalarının doğrudan denetimli serbestlik kapsamına alınması,
- Kadın, çocuk ve 65 yaş üstü hükümlüler için daha esnek infaz rejimleri uygulanması,
- Bazı suçlarda koşullu salıverilme süresinin üçte iki yerine yarı oranına çekilmesi,
gibi önemli düzenlemeler hayata geçirildi.
Halk arasında bu değişiklikler, “hapiste kalmadan ceza alınıyor artık” gibi yanlış ve yüzeysel yorumlara neden oldu. Oysa burada amaç, cezalandırmadan çok suçun tekrarlanmasını önleyici denetim modelleriyle bireyi yeniden topluma kazandırmak. Modern infaz hukukunun da temel ilkesi bu değil mi zaten?
- Türk Ceza Kanunu’nda Nefret Suçlarına Yönelik Yaklaşım
Her ne kadar TCK’da “nefret suçu” kavramı açıkça yer almasa da 2024 itibarıyla yapılan yasal revizyonlarla ırk, etnik köken, din, cinsiyet ve cinsel yönelime karşı işlenen suçlarda cezaların artırılması yönünde adımlar atıldı.
Örneğin:
- TCK m.122 kapsamında tanımlanan ayrımcılık suçları artık daha geniş yorumlanıyor.
- Mahkemeler, failin eylemi “nefret saikiyle” işlediğine kanaat getirirse, bu durum cezanın artırılmasına neden olabiliyor.
Bu değişim hem kamuoyunda yankı uyandırdı hem de hâkim kararlarının gerekçelerinde daha görünür hâle geldi. Yani artık mahkeme kararlarında şu tür cümlelerle daha sık karşılaşıyoruz:
“Sanığın eylemi, mağdurun inanç sistemi nedeniyle hedef alınması suretiyle gerçekleşmiş olup, nefret saikiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır.”
- CMK’da Uzlaştırma Sürecine Dair Değişiklikler
Ceza yargılamasında uzlaştırma, alternatif çözüm yollarından biridir. Özellikle hakaret, mala zarar verme, tehdit gibi takibi şikâyete bağlı suçlarda uygulanan bu yöntem, yeni düzenlemelerle daha sistematik ve bağlayıcı hâle getirildi.
- Taraflar artık elektronik ortamda uzlaşma görüşmesi yapabiliyor.
- Uzlaşma teklifinin reddi hâlinde, bu süreç artık mahkemede yeniden gündeme getirilemiyor.
Bu durum uygulamada hem hız kazandırdı hem de “uzlaştırma yoluyla uzatma” taktiklerini büyük ölçüde engelledi.
Emsal Teşkil Eden Yargıtay Kararları
Yargıtay, yalnızca hukukî denetim yapan bir merci değildir; aynı zamanda uygulamanın pusulasıdır. Onun verdiği her karar, alt derece mahkemeleri için bir anlamda rehberdir, yön çizicidir.
Son yıllarda ceza hukukunu doğrudan etkileyen ve uygulamaya yön veren bazı Yargıtay kararları hem tartışmaları beraberinde getirdi hem de birçok davada dönüm noktası oldu.
- “Delil Yetersizliği” ve Beraat Kriteri – Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2024/388 E.
Bu kararında Yargıtay, sadece “şüphe ”ye dayalı bir mahkûmiyetin kabul edilemeyeceğini yeniden vurguladı. Kararda şu ifadelere yer verildi:
“Sanık hakkında, suçun işlendiğine dair yeterli, kesin, somut ve çelişkisiz delil bulunmadığı hâllerde, mahkûmiyet değil, beraat kararı verilmelidir. Aksi, masumiyet karinesinin ihlalidir.”
Bu karar, özellikle tanık beyanı dışında delil bulunmayan dosyalarda emsal oluşturdu. Uygulamada artık savcıların iddianame düzenleme sürecinde daha dikkatli davrandığı görülüyor.
- Ses Kaydı Delil Sayılır mı? – Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2023/712 K.
Yıllardır süren tartışmalara nokta koyan bu karar, taraflardan birinin rızasıyla alınan ses kaydının, belirli şartlarla delil olarak kabul edilebileceğini hükme bağladı.
Kararın özeti şöyleydi:
“Kişinin, kendisine yöneltilen ağır tehditler karşısında savunma amaçlı olarak yaptığı ses kaydı, hukuka uygundur ve hükme esas alınabilir.”
Bu karar, özellikle aile içi şiddet ve işyerinde mobbing dosyalarında mağdurların elini güçlendirdi. Artık birçok dosyada, “özel hayatın gizliliği” gerekçesiyle delil reddi yerine, “meşru savunma aracı” değerlendirmesi yapılıyor.
- Kadına Yönelik Şiddet ve Tutuklama Kriterleri – Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2023/97 K.
Bu emsal karar, özellikle kamuoyunun yakından takip ettiği kadına karşı şiddet dosyalarında tutuklamaya ilişkin yaklaşımı yeniden tanımladı.
“Kadına yönelik şiddet suçlarında, mağdurun beyanı ile çelişen delil bulunmadıkça, sanığın kaçma şüphesi olmasa bile delilleri karartma riski gerekçesiyle tutuklama mümkündür.”
Bu karar, “kadının beyanı esastır” ilkesiyle sık sık karıştırıldı. Oysa burada asıl vurgulanan nokta, ceza yargılamasında mağdurun korunması için geçici tedbirlerin önemidir.
Kanun değişebilir. Kararlar güncellenebilir. Ama adaletin özü, zamanın ruhuna göre değil; vicdanın ve hukuk aklının dengesiyle yaşar. Yargıtay kararları ve yeni yasalar, uygulamayı biçimlendirse de esas mesele, hukukun bireyi koruyan ve toplumu dengeleyen yüzünün canlı tutulmasıdır.
Sık Sorulan Sorular
-
Ceza davalarında zaman aşımı ne anlama gelir ve hangi durumlarda uygulanır?
Zaman aşımı, bir suçun işlendiği tarihten itibaren belirli bir süre geçtikten sonra devletin artık o suçu kovuşturma veya cezalandırma hakkını kaybetmesidir.
Bu, adaletin sonsuz bekleyişle değil, makul sürede tecelli etmesi gerektiği düşüncesine dayanır.Örnek: TCK m.66’ya göre, 5 yıldan az hapis cezası gerektiren suçlarda zaman aşımı süresi 8 yıldır.
Yani suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl içinde dava açılmazsa dosya kapanır.Halk arasında bu genellikle “zamanla unutturulmuş suç” şeklinde algılanır ama esasen hukuk, delillerin kaybolmaması ve sanığın süresiz baskı altında kalmaması için bu sınırı koyar.
-
Biri bana iftira atarsa ne yapmalıyım? Hemen dava açabilir miyim?
Evet, size kasıtlı ve asılsız bir suç isnadı yapılmışsa bu durum TCK m.267 uyarınca iftira suçu kapsamına girer.
Bu suçu işleyen kişi, 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Eğer iftira nedeniyle ceza aldıysanız, bu ceza infaz edildikten sonra sizin beraatinizle birlikte iftira eden kişi daha ağır ceza alabilir.Ne yapmalısınız?
- Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunabilirsiniz.
- Delil (örneğin mesaj, tanık, kamera kaydı) sunmanız süreci hızlandırır.
Halk dilinde “beni yalan yere karaladılar” dediğinizde, hukuki karşılığı genellikle iftira suçudur.
-
Ceza davası devam ederken yurt dışına çıkabilir miyim?
Her davada değil, ancak hâkim ya da savcının kararıyla yurt dışı çıkış yasağı uygulanabilir. Bu karar, adli kontrol tedbiri kapsamındadır (CMK m.109).
Şayet bu yasak konulmuşsa, davanız sonuçlanana kadar yurt dışına çıkamazsınız. Ancak yasağın kaldırılması için hâkimliğe başvuru yapılabilir.
Pratikte çoğu kişi bunu “gözaltında değilim ama yurt dışı yasağım var” şeklinde tanımlar. Bu, kişinin tutuklanmadan özgürlüğünün kısıtlandığı yumuşak ama etkili bir tedbirdir.
-
Ceza davası kazanılırsa tazminat davası da açılabilir mi?
Evet, beraat eden kişi veya mağdur sıfatındaki kişi, ceza davası sonrasında hukuk mahkemelerinde tazminat davası açabilir.
İki yönlü olabilir:
- Mağdur, failden maddi veya manevi zararının giderilmesini isteyebilir.
- Haksız yere yargılanan ya da tutuklanan kişi, devlete karşı tazminat davası açabilir (CMK m.141-144).
Kısaca, “ceza davası kazanıldıysa iş bitmiyor” deriz ya, aslında işin sivil boyutu o zaman başlar.
-
Hakkımda ceza davası açıldığını nasıl öğrenebilirim?
Ceza davası açıldığında, mahkeme iddianamenin kabulü sonrası duruşma gününü ve suçlamayı içeren tebligatı adresinize gönderir.
Ayrıca UYAP Vatandaş Portalı veya e-Devlet üzerinden dava bilgilerine erişebilirsiniz.
Ama bazen adres değişikliği, yanlış tebligat gibi sebeplerle kişi davası olduğunu geç öğrenebilir. Bu durumda, tebligatın usulsüz yapıldığını ispatlamak, savunma hakkınızı güvence altına alır.
“Hiç haberim yoktu ama dava açılmış” diyenler aslında usulsüz tebligat sorunuyla karşı karşıyadır.
Ceza Hukuku Makaleleri
Ceza avukatı seçimi, hayatınızın belki de en kritik dönemlerinden birinde yanınızda kimin olacağına karar verme sürecidir. Sadece bir dava sonucunu değil, aynı zamanda geleceğinizi, haklarınızın korunma biçimini ve adaletin tecelli edip etmeyeceğini belirleyebilir. Her bireyin hukuki haklarını en iyi şekilde savunacak bir avukata sahip olma hakkı vardır; ancak bu, doğru avukatı bulma yolculuğunun karmaşık ve…
CEZA AVUKATI İSTANBUL İLETİŞİM
Özlem Baysal Hukuk ve Danışmanlık olarak, İstanbul merkezli müvekkillerimize ceza hukuku alanında uzmanlaşmış ve deneyimli avukat kadromuz aracılığıyla profesyonel destek sunuyoruz. Hakkınızda açılan bir ceza davası, soruşturma ya da kovuşturma sürecinde, en doğru hukuki adımları atmanız için yanınızdayız.
Ceza hukuku alanındaki karmaşık süreçleri, siz kıymetli müvekkillerimizin lehine olacak şekilde yönlendirmek ve haklarınızı en etkili şekilde savunmak adına buradayız. İstanbul’daki en iyi ceza avukatı arayışınızda, Özlem Baysal Hukuk ve Danışmanlık ekibinin uzman ve kararlı yaklaşımı ile güven içinde yol alabilirsiniz.
Çobançeşme Mah. Nish İstanbul
C Blok K.13 D.150 Bahçelievler / İstanbul
Konum →
Tel: 0 543 944 92 13
Mail: info@ozlembaysal.av.tr
Hafta içi: 09:00 – 18:00
Cumartesi: 10:00 – 15:00
Pazar: Kapalı